ATEŞLE OYNAMAK – Hasan Köroğlu

HomeManşetIrkçılık - Göç

ATEŞLE OYNAMAK – Hasan Köroğlu

Kapitalizmin egemen olduğu dünyanın bir parçası olan Türkiye, kapitalist sistemden kaynaklan bütün sorunları daha ağır bir düzeyde yaşamaktadır.

Ekonomik olarak tüm dünyayı sömüren, bütün canlılara ait olan doğa ve zenginliklerin sadece kendisine ait olduğunu düşünen finans kapital, emperyalizm kâr hırsıyla tahrip ettiği doğadan aldıklarına karşılık, doğanın bozulan eko-sisteminin korunması için en küçük bir çaba sarf etmemektedir.

Dünyada büyük bir ekonomik buhranın yanında, insanlığın doğanın yok oluşuna sebep olacak düzeyde çok ciddi ve tehlikeli küresel ısınmayla karşı karşıyayız. Bütün bunların sorumlusu kapitalist soygun düzeni olmasına rağmen bedelini dünya nüfüsunun yüzde doksan veya daha fazlasını teşkil eden emekçiler ve diğer yoksul kesimler ödemektedir.

Küresel ısınma sonucu hızla eriyen kuzey kutbundaki buz dağlarının erimesi sonucunda ortaya çıkacak çölleşmenin yanısıra, milyonlarca yıldır buzların arasında yaşıyan bakterilerin ortaya çıkmasıyla birlikte ne tür felaketlerin yaşanabileğini kimse bilmemektedir. Covid-19 gibi küçük bir virüsün koca dünyayı teslim almasına bakılrsa, milyonlarca bakterinin dünyayı nasıl bir felakete sürükleyeceğini düşünmek bile istemiyor insan.

Diğer yandan kapitalizm, uluslararası tekelci sermaye, sömürüsünü devam ettirebilmek için her yerde toplumsal dejenarasyon, ayrıştırma, düşmanlaştırma, korkuları, umutsuzluğu yaymak, dikkatleri bütün kötülüklerin asıl sorumlusu olan kendisinden uzak tutmak, gündem saptırmak için içerde milliyetçi-ırkçı politikarı teşvik ederken, ekonomik-politik ve siyasal alanda kendisine bağımlı olan Türkiye ve benzeri ülkelerde yerli işbirlikçileri aracılığıyla aynı ayrıştırıcı politikaları uygulatarak iç savaş tehditini hep canlı tutmaktadır.

Yanlış bir paradikma üzerine kurulan cumhuriyet, binlerce yıl birlikte yaşamış olan milletlerin yaşadığı Anadolu toprakları üzerinde, sadece Türklük adı altında kurulan, ülkenin zenginliği ve yerleşik sahipleri olan diğerlerini dıştalalayan sistem bu günkü problemlerin yaşanmasına gebeydi. Ülkenin yangın yerine dönmesinin sebeplerini buralarda aramak gerekir.

Yöneten sömürücü güçler ve onların temsilcilerinin kendi sömürü ve iktidarlarını devam ettirebilmek, aynı zamanda parçası oldukları uluslararası tekelci kapitalizme hizmet etmek için izledikleri düşmanlaştırıcı politikalar halkları inanç ve etnik alanda hızla iç savaş düzleminde mobilize etmektedir. Basın ve medyaya yansıdığı kadarıyla böylesi bir durumda kullanabilecekleri eli silahlı ve örgütlü paramiliter güçlerin hazır kıta beklediği görülmektedir.

Sorumluluk mevkiinde bulunanların sorumsuzca söylediği her şey aşağıda özellikle milliyetçi, şövenist, ırkçı lümpen kesimde hemen karşılık bulup eyleme dönüşüyorsa, ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız demektir.

Ali İhsan Korkmazı sokak ortasında sopalarla döverek öldürenler veya daha dün Konyanın Meram ilçesinde Kürt bir aileye yapılan saldırı sonucu aynı aileden yedi kişiyi katledenler bu cesareti yönetenlerin sorumsuz söylemlerinde alıyorlar. Bir ülkenin ana muhalefet partisinin lideri, devlet erkanının gözleri önünde linç edilebiliniyorsa daha da ileri gidererek, „evle beraber yakın“ diyen kişilere en küçük bir soruşturma dahi yapılmıyorsa; milli duyguları kabaran “öfkeli vatandaşların” Konyada yedi Kürdü yakmalarına şaşırmamak gerekir.

Orman yangınlarının dünyada olduğu gibi ülkemizde de çoğu zaman doğal nedenlerden olduğu bir gerçek. İhmal, rant ve kasıtlı olarak da özel bir yere sahip olduğumuz başka bir gerçeklik. Ancak, siyasi çıkar için bu tür olayları kullanarak insanları birbirine düşürmek en büyük soysuzluk, ahlaksızlık, vicdansızlık ve siyasal literatürde faşizmden başka bir şey değildir. Siyasal iktidarlarının ömrünü uzatmak, ekonomik zorluklar ve anti-demokratik uygulamalar karşısında gelişebilecek halkın tepkisini yanlış mecralara yönlendirmek için yıllardır HDP ve onun şahsında Kürtler hakkında gerçekliği olmayan düşmanlaştırıcı propagandaların ülkeyi getirdiği nokta çok ciddi bir tehlike arzetmektedir.

Dünyada; yoksullukların, yolsuzlukların, savaş, katliam ve göçlerin esas sorumlusu uluslararası tekelleşmiş sermaye ve onun saldırgan Emperyalist politikalarıdır. Bu gerçekliği atlayarak sebepler yerine sonuçlarıyla uğraşmak, bir cismin gölgesiyle uğraşmaya benzer. Bu da bütün bu kötülüklere karşı olan muhalif güçlerin asıl sorumludan çok yel değirmenlerine karşı anlamsız ve başarısız savaş handikapına yol açar. Zaten sömürücü egemen güçlerle onun temsilcilerinin de istediği bu olsa gerek.

Son günlerde çok tartışılan bir konu ise Suriyeliler ve Afganlıların kitlesel olarak Türkiye’ye gelmeleri.

Bir diğer mesele ise çok değişik nedenlerden kaynaklanan orman yangınları.

Bu iki olaya ilişkin nacizane düşüncelerimi belirterek yazıyı bağlamaya çalışacağım.

Öncelikle dünyanın yeraltı ve yerüstü bütün nimetlerinin bütün canlıların ortak malı olduğunu bilmeli ve bilince çıkarmalıyız. Bu değerleri kullanırken israf etmeden ve gelecekteki canlıların yaşamları için gerekli olan olanakları şimdiden tüketme, arsızlık ve açgözlülüğünden derhal vazgeçmeliyiz.

Ortak malımız olan bu dünyanın, bir avuç aç gözlü, kan emici hayasız ve vicdansız para babası tarafından tahrip edilmesine ve yaşanmaz duruma getirilmesine dur demeliyiz. Bunu bilince çıkarıp onları durdurabilirsek, ki buna gücümüz yeter, o zaman insanlığın ve doğanın başına gelen felaketlerin kader olmadığı gibi asıl sorumlularını da göreceğiz.

Afganlılar, Suriyelier niye geliyorlar tartışması yerine, onları göçe zorlayan, birbirine kırdıran kapitalist- emperyalist güçlere karşı mücadeleyi tartışma noktasına geldiğimizde doğru yolda yürümeye adım atmış oluruz. Aynı gerekçe hava kirliliği, küresel ısınma ve doğal felaketler için de geçerlidir.

Bütün bu kötülüklerin sebebi olan odakları gözardı ederek, yaratılan cehennem ortamı sebebiyle yerinde, yurdunda göç etmek zorunda kalan insanlar üzerinde yapılacak her olumsuz tartışma veya özensiz söylenen her söz bumerang gibi döner bir gün bizi vurur. Kısmen böylesi bir süreci yaşıyoruz. Eğer Kürtler Türkiyenin bazı bölgelerinde çalışma özgürlüğü ve can güvenliğine sahip değillerse, bu ülke içerisinde iç göç karşıtı saldırgan politikaların geldiği boyutu göstermektedir. Hasan Köroğlu

Değişik yörelerde yapılan saldırılar zaman,zaman kanlı cinayetlerle sonuçlanmaktadır. Konyada yedi Kürt vatandaşın hunharca katledilmesi gibi.Bütün gücümüzle bir araya gelip, mümkün olan tüm toplumsal dinamikler birlikte hareket ederek ülkeyi bu karanlık tünele sokmaya çalışanları engeller ve herkesin eşit,özgür ve kardeşçe yaşayabileği güzel bir gelecek kurabiliriz.Biz, emeğimizle geçinen,iyiden,güzelden yana olan milyonlarız,onlar ise sırtımızda geçinen kan emici bir avuç parazit.

Dünyadaki bütün sermaye sahipleri din,dil,mezhep,etnitise farklılıklarına bakmadan doğa ve tüm emekçileri sömürmek için işbirliği yapabiliyorlarsa,farklı dil,din,mezhep ve etnik yapıya sahip olan emekçiler neden birlikte hareket etmeyelim.Asıl mesele neden birlikte olamadığımızın doğru cevabını bulup bilince ve bilinci eyleme dönüştürmekten geçiyor.

Gerek göçmenlere yönelik,gerekse ülke içerisindeki farklı inanç gurupları ve özellikle Kürtler hakkında kulanılan zehirli dili ve o dilden cesaret alıp kendine görev çıkaran faşist saldırıları şiddetle kınıyorum.

Demokrasi güçleri zor bir süreç ve çok önemli bir görevle karşı karşıyalar.Ancak bu zorlu süreci birlikte ve doğru politik önermeler doğrultusunda hayatın her alanında meşru ve demokratik bir halk muahalefeti örgütleyip mücadele ederek emekçi sınıfların lehine çevirmemiz mümkün.

Faşizme karşı omuz omuza.

Üretenlerin yöneteceği bir gelecek için birleşik devrimci mücadelede elele.

Ormanlarımızın yanmasıının sebepleri hakkında söylenen yalan propagandalarla halklarımızı birbirine düşürüp ,ciğerlerine ateş düşüren tüm ırkçı- faşist politikalara karşı geniş katılımlı demokratik bir halk muhalefeti hemen şimdi.

Kendi siyasal iktidarlarının ömrünü uzatmak uğruna; toplumdaki farklılıkları düşmanlığa dönüştürmeye,ülkeyi yangın yerine çevirmeye çalışanlaın, kendilerini o yangının dışında tutabilme şanslarının olmadığı yakın zamanda ve yakınımızda yaşanmış örnekleriyle sabittir.