Ortadoğu’da düzenli aralıklarla vizyona konulan”filmi” bir kez daha gördük. Bu filmde konu ve sonuç hep aynı. Saldıran, çoluk çocuk, kadın, ihtiyar demeden öldüren ve yaşamın alt yapısını tahrip eden, insanlığa karşı savaş suçu işleyen İsrail baş aktör olurken; direnen, daha kapsamlı direneceğini iddia eden ama direnişin büyümesinin alt yapısını tahrip eden, kendi ifadesi ile çatişmanın ana eksenini İslam-Yahudi eksenine indirgeyen Hamas, yardimci aktördü. Batı Şeria’da soygunu, yolsuzluğu ve hırsızlığı yöneten (ama Filistin toplumunun elini kolunu bağlayan) Abbas yönetimi ise kendisini diplomasi ekseniyle sınırlayan etkisiz ve fonksiyonsuz aktör görünümündedir.
Bugün Ortadoğu siyasetinin vazgeçilmez ögesi olan Müslüman Kardeşler(müslümü ihvan) örgütlenmesi;ingiliz emperyalizminin gelişen arap milliyetciliğine karşı, islamcılığı ön plana çıkarma siyasetinin bir yansıması olarak ortaya çıkmıştı. İlerleyen yıllarda Apdülcemal Nasır önderliğinde gelişen arap milliyetçiliğinin önünün kesilmesinde Müslüman Kardeşler (MK) belirleyici bir rol oynadı.(Bu durum ingiliz emperyalizminin uzak görüşlülüğünü, planlama yeteneğini ve müdahale süreçlerindeki maheretini de gösterir.) Etkileri 60 yıl kadar süren Arap Milliyetciliği (Baas Hareketi); Mısır, Suriye, Irak ve Libya’da iktidar oldu. Mısır da İsrail savaşından (altı gün savaşı) sonra kalp krizinden ölen Nasır’dan sonra iktidar yavaş yavaş kaybedildi. Ama Suriye, lrak ve Libya’da uzun süre iktidarda kaldılar. Suriye’de bu gün Baas partisi hala iktidardadır. Adı geçen ülkelerde arap milliyetçiliğinin yenilmesinde (Suriye nin harebeye çevrilmesinde) MK yıkıcı bir rol oynadı. MK siyaseti, emperyalizm tarafından o dönemdeki Sovyetler Birliğini nin kuşatılmasında yeşil kuşak siyasetinin arap versiyonudur.
1928 yılında Mısır da kurulan MK örgütlenmesinin Filistin kolu yada şubesi olarak Hamas, 1987 de ikinci intifada sonlarında Şehy Yasin tarafından kurulurken İsrail devletide bu yapılanmalara her türlü desteği ve kolaylaştırıcılığı sağladı. İsrail devleti; Hamas öncesi, Hamas’a giden yolda”Musama Al Islam” isimli gruba okullar, üniversiteler, hastaneler, camiler açma kolaylığı gösterip, yardim kampanyaları düzenlemesine izin vererek olanaklar sağlayıp Filistin halkı içinde İslamcı-Cihatcı yapının ortaya çıkmasını teşvik etti. Bu siyasetle İsrail; seküler, ”sosyalist” tandaslı FKÖ nün(Filistin Kurtuluş Örgütü) gücünün, onun çevresinde kenetlenen filistin halkının ve filistin halkını destekler görünen arap ülkelerinin desteğinin birliğinin kırılmasını, hedefledi. Bu hedef İsrail için stratejikti. lsrail faşiştlerinin önderlerinden Natenyahu, o dönemde Gazze komutanı Doran Almog, Mossad (İsrail İstihbarat Teşkilatı), CIA , bunların yanında çeşitli arap devletleri hep birlikte Hamas’ın kurulmasında rol aldılar. Hamas için filistin halkının mücadelesi İslam ile yahudiler arasindaydı. FKÖ’ye göre ise mücadele filistin halkı ile İsrail halkını da ezen siyonizm arasındaydı. Bu siyasete göre yahudi işci ve emekçileri filistin halkının dogal müttefikleri idi. İsrail eğemenleri bu siyaset karşısında yer yer çaresiz kaldılar. O dönemde İsrail halkının önemli bir bölümü (sol siyasi çevreler) birlikte yaşamayı telafuz etmeye başlamışlardı. Bu dönemde Hamas ne yaptı?. Canlı bomba saldırıları ile çocuk, kadın, sivil halka karşı taaruza geçti. Bütün yahudilerin düşman görüldüğü için Hamas’a göre sorun yokken, İsrail toplumu; faşişt partilerin hamasi milliyetçi, dinci söylem ve eylemleri ile kurumsal ırkcılığa dayanan devletin çevresinde toplandılar. Sosyal demokrasi bile marjinalleşip sol siyasetlerin etkilerini tümden yitirdikleri bir sürec olarak “arap baharının” yıkıcı etkisini ilk önce Filistin ve İsrail halkı yaşadı. İsrail eğemenleri kendilerinin planlayıp icracısı oldukları bu siyasetle; Filistin halkının birliğini ,FKÖ nün önderliğini kırdılar, İsrail halkının Irkcı politikalar ekseninde bir araya gelmesini sağladılar. Böylelikle stratejik politik hedeflerine ulaştıp, daha geniş kapsamlı saldırıların alt yapısını oluşturarak İsrail’i tam bir din devleti haline getirdiler. Ama her yeni siyasal yönelim, karşı politikaları’da doğurur. Bu yeni aşama İsrail eğemenlerini; yeni ve daha büyük açmazlara soktu, kendini ve halkını, filistinlileri ve bölgeyi cehennemin kapısının önüne getirdi.
Eksik kalmaması için buraya küçük bir not daha ekleyelim. Arap baharı denen arapların karakışına dönüştürülen süreçten önce, Lübnan’da örgütlü olup “direniş ekseni” inde yer alan Hizbullah, (bu örgüt kökten dinci, cihatcı değil, Lübnan’daki Şii lerin siyasi-askeri örgütü) İsrail tarihinde İsrail’i ilk yenen, onu durduran bir güç olarak, Hamas ile ortak düşmana sahip olmaktan kaynaklı, bir ittifak ve dayanışma içinde idi. Bu ilişki gereği Hizbullah, Hamas’a füze sistemlerini, füze yapım tekniklerini öğretmiş ve askeri olarak eğitmiş, malzeme tedariğinde zincirin bir halkasını oluşturarak beslenmesini sağlamıştır.
İttifakların günlük değiştiği Ortadoğu coğrafyasında 24 saatin çok uzun bir zaman olduğuna rivayet edilir. Hemen hemen her güç ve ülke birbiriyle hem savaş hem barış haindedir. Adeta akşam olduğunda kaybeden hiç değişmez. Her dinden, mezhepten yoksul halklar hep kaybedenlerdir. Yoksul halkların hep ezilmesine yol açan emperyalist politikaların ortadoğuda eğemenliğini sağlayan, kontrol mekanizması genellikle İsrail, Türkiye, Mısır üçgeni üzerinden sürdürülmektedir. Bu üçgen dönemsel konjenktürel değişimlerle birlikte bugünde devam etmektedir. Perdenin önünde bize izlettirilen mizahsen ise bu durumu değiştirmemektedir. Örneğin lsrail-Türkiye arasında o “sert” restleşmeye rağmen ticari ilişkilerde yukarıya doğru rekorlar kırılmasını ve IŞID’in kaçak petrolünün İsrail’e ulaşmasını engellememiştir.
SURİYE’NİN KONUMU VE YIKIMI
ABD nin bu hegamonyasına karşı İran’ın önderlik ettiği, İran, Suriye, Lübnan Hizbullahı, Irak’ta haşdi-şabi ve Filistin orijinli bir takim örgütleri de kapsayan adına “direniş ekseni”denen bir hat mevcuttur. Bu eksenin oluşması 1980 li yıllara kadar gitmektedir. Suriye bu “direniş ekseni”nin hem omurgası hem de zincirin tamamlayıcı halkası olarak İran-lrak savaşında iranı destekleyen tek arap ülkesi konumunndaydı. Suriye; Arap milliyetçiliğinin(Suriye milliyetçiliğinin), en fazla geliştiği, seküler bir ülkedir. Eğitim düzeyi diğer arap ülkelerinden daha yüksek olan Suriye’de Arap, Kürt, Ermeni, hiristiyan,şii,sünni halkın bir arada barış içinde yaşayabildiği yegane ülkelerden biriydi. Suriye bir milyon civarında filistinli mülteciye de ev sahipliği yapan, filistinlilere Suriye vatantaşlık haklarının tümünden yararlandıran, bütün filistinli direniş örgütlerinin temsilciliklerinin olduğu, onlara askeri-teknik yardımların yapıldığı bir ülke idi. Başkent Şam’ın yanı başinda, onun bir mahallesi gibi olan Yermuk mülteci kampı filistinlilerin bir arada yaşadığı önemli bir merez konumundaydı. Filistin halkının İsrail siyonizmine karşı mücadelesinde doğal müttefiki olan Suriye, teknik olarak İsrail ile savaş halindedir.(barış anlaşması olmadığı için). İç savaş öncesi Suriye, arap ülkeleri içinde en güçlü askeri kapasiteye sahip ülkeydi. Halkın % 70’i sünni araplardan oluşan Suriye’de şiiliğin bir yorumu olan nusayriler %15, %15 arap hiristiyanlar, %10 ile 15 arası kürtler, ermeniler, çerkezler vd halk gruplarıdır. Yönetici aile esadlar nusayridir. Hemen hemen bütün arap ülkelerin de olduğu gibi Esad ailesi de iktidarı bir askeri darbe ile almıştır. Geçmişte zaman zaman Mülüman Kardeşler kaynaklı ayaklanma girişimleri olmuş olsada yönetim bu ayaklanmaları boşa çıkarmıştır. Bunlardan en büyüğü 1982 de Hama şehirinde olmuş ve kanlı bir şekilde bastırılmıştı. Suriye ordusunda ve yönetim kademelerinde ülkede yaşayan her etnik ve dini küme yer bulmuştur. İç savaş döneminin Suriye Genelkurmay Başkanı sünni bir Türkmendi. (Türkiye de bir ermeni memur,bir alevi vali yoktur.) Hiristiyan bakanlar hala görevdedir. Ordunun %80 i sünni kökenlidir. Yani propaganda edildiği gibi Suriye de bir Şii sultası yoktur.
Konunun anlşılabilmesi için biraz ortadoğunun dışına çıkalım. Almanya ile Rusya arasında Rus gazının Almanya ya getirmek üzere kuzey denizinden (kuzey akım 2) bir boru hattı döşemek için anlaştılar. Bu anlaşma ABD’yi deyim yerinde ise panikletti. ABD avrupaya Katar-Suud gazını avrupaya taşımak için bir boru hattı önerdi. Almanya bu önerinin gerçekleşmesinin önündeki zorluklar nedeni ile Rusya ile yaptığı anlaşmaya sadık kaldı. Zira bu anlaşma Almanya’yı avrupanın gaz dağıtım terminali haline de getiriyor. ABD nin önerisi; a) Almanya-Rusya yakınlaşmasını önlemek, bu şekilde avrupa üzerinde oluşacak Rus etkisini kırmak, Rusya nın ekonomik olarak rahatlamasını önlemek, b) Avrupa’yı kendi ürettiği kaya gazının pazarı haline getirmek. Bu öneri ile aynı zamanda NATO içinde olası problemleride başlamadan bitirmekdi.
Bu boru hattı Suriye ye önerildi. Suriye bu öneriyi red edip İran’ın önerisini kabul etti.[1]
HAMAS’IN İHANETİ
Hamas, ABD önderliğinde Türkiye, Katar, Suudi Arabistan eliyle örgütlenen ve maaşa bağlanıp eğitilen, donatılan cihatcılarla birlikte Suriye ye karşı savaşa katıldı. Şam’ın sınırları içerisindeki Yermuk kampının %90’ını cihatcilara teslim etti. Hizbullah’tan öğrendiği füze yapım teknolojisini, tünel kazma yöntemini onlara öğretti. Suriye de İŞiD ve Al Kaidenin mihmandarı oldu. Türkiye ve Katar baskısı ile Şam daki temsilciğini kapatıp, Dubai ye taşıdı. Cihatcıların savaşına karşı çıkıp Suriye hükümetinin yanında yer alan diğer filistinlilere karşı savaştı. Buda filistinliler arasında yeni bir iç savaşa neden oldu. Bu sebeple binlerce filistinli hayatlarını kaybetti. Hamas hariç bütün filistinli örgütler Suriye yönetiminin yanında yer aldı(bunlara islam orijinli olanlar’da dahil) İsrail ile zaman zaman savaşan Hamas, İsrail in en büyük ve güçlü düşmanı Suriye nin, ortadan kaldırılması için İsrail hesabına savaştı. Mükafatı ne mi oldu? Filistin halkının tepesinde patlayan napalm bombaları, füzeler, çoluk çocuk binlerce insanın ölümü, 3000 civarında yaralı, tahrip edilmiş bir Gazze oldu. (İlk mükafatı Hamas, 2014 de aldı) Katar ve diğer arap ülkeleri Hamas’ı, cami avlusuna yetim bebek gibi terkettiler. Bu siyaseti ile Hamas arap ve Filistin halklarına ihanet etmiş oldu. Filistin halkının kurtuluş mücadelesini İslam-Yahudi eksenine oturtarak ve Suriyenin yıkımında rol oynayarak; İsrail siyonizmine Filistin tarihindeki en büyük hizmeti yaptı.
Hamas 5-6 yıldır Suriye yönetimine yaklaşmak, İran ve Hizbullah’ın desteğini almak için bir takım manevralar yapıyor. 2014 deki lsrail saldırısı sırasında İran ve Hizbullah “düşmanımın düşmanı” mantığı ile Filistin halkının mücadelesine destek babında Hamas’ın kullandığı roketleri temin ettiler[2]. Hizbullah lideri Nasrallah ” ortak düşmana sahibiz” diyerek Suriye de karşı karşıya savaştıkları Hamas’a açık destek çıktı.
İsrail’de Suudi Arabistan gibi bir din devletidir. Aynı şekilde İsrail, tipkı önceki Güney Afrika gibi aparthait (ırkcı) bir devlettir. Irkcılık ve din ögeleri İsrail devletinin kuruluş felsefesinin mütemmin cüzüdür. O nedenle ırkcılık sadece sokakta değil aynı zamanda kurumsaldır. Filistinlilerin ev,bağ,bahçe vs mülklerine el koymaya dönük yasal düzenlemeler; yerleşimci diye ifade edilen talancıların,ganimet peşinde koşanların faliyetlerini kolaylaştıran ,meşrulaştıran bir içeriktedir. Yargı bu yapının bir parçası olarak gaspı tescilleyen bir kurumdur. Yıkılan evler,sürülen insanlar, işsizlik, yoksulluk bu “yasal” çerçevenin sonuçlarıdır.Devasa bir ordu,istihbarat teşkilatı, milis örgütlenmeleri, savaş sanayi kompleksi İsrail in olmazsa olmazlarıdır
Sürekli savaş durumu ve örgütlenmesi devasa savaş sanayi kompleksi her ülkeyi bozar, çürütür. İsrail’de kısa dönem sosyal demokrasi iktidarı hariç hep sağ ve faşişt partiler iktidardı. Bugün lsrail de üç tane dinci parti, üç tane milliyetci parti var. Bunların yanında faşişt Lukut partisi mevcut. Bu partinin 15 yıllık iktidarı yeni bitti. İsrail Erdoğan’ ını kaybetti. Yeni bir dinci-milliyetci partiler iktidarı kuruldu.
Netanyahu, faşişt Lukut partisinin başkanı olarak 15 yıl başbakanlık yaptı. Her faşişt gibi çaldı çirptı,soydu ve savaştı. Türkiye de olmayan, İsrail de nispi olan “bağimsız yargı” Netanyahu yu yargıladı ve mahkum etti. Netanyau insanlığa karşı işlenen suçlardan değil, hırsızlik ve yolsuzluktan dolayı belki tutuklanacak. Her faşişt gibi iktidarda kalmak için hep savaştı, savaştıkca iktidarda kaldı. Ama savaşları da onu kurtaramadı. Tıpkı Erdogan gibi, o da hala savaşıyor.
2 Mart’da yapılan seçimlerden önce Mescidi Aksa provakasyonları, ırkcı mahkeme kararları, filistinlilere yönelik aleni devlet destekli talan akınları varacağı yere vardı. Netenyahu Gazze’ye karşı saldırıya geçti.
Son Gazze saldırısı Netanyahu nun koltuğunu koruma savaşı olduğu öncekilerden daha belirgindi. ABD den aldığı sınırsız destek, Suudiler ve Emirliklerle yaptığı “yüzyılın anlaşması” vs ile filistinlilerin açık bir yenilgisi içten bile değildi. Filistinliler yenildi. Bu askeri güçler deklemi içinde normal bir sonuç. Ama bu defa evdeki hesap çarşıya uymadı. Bu defa filistinliler yenilirken denklem değiştiren,bundan sonraki savaşların üzerinde etki edecek sonuçlar aldılar. Bugüne kadar olan Filistin-İsrail çatışmaları ile bundan sonraki çatışmalar gece ile gündüz gibi farklı olacak. Bu farkı yaratan da Suriye, İran ve Hizbullah’ın verdiği yeni füze teknolojisidir.
Purus zaferi bile olmayan bu Natenyahu-İsrail saldırısı arifesinde, içinde Hamas’ın da olduğu 11 filistin direniş örgütleri kendi aralarında bir cephe oluşturdular. (Bunlardan dokuz tanesi, Hamas ın Suriye iç savaşında karşı cephede savaştığı, orada ve Gazze de savaş suçu işlediği örgütlerdi.)[3] Güçlerini birleştirdiler. lsrail saldırısı başlayınca bunlar lsrail i füze yağmuruna tuttular. 2500 ün üzerinde füze ,çeşitli aralıklarla ,100 lü 150 li demetler halinde, çeşitli bölgelere ateşlendi. Tel Aviv, batı kudüs, Aşkolon, Hayfa gibi şehirlere onlarca füze düştü.[4] Sivil ölümler gerçekleşti. Saddam’ın İsrael’e yönelik 20 yıl önceki saldırılarından sonra, lsrail halkı ilk kez sığınaklara sığındı. Lod ve Hayfa gibi filistinli ve yahudilerin beraber yaşadığı bazı şehirlerde (özellikle bu iki şehirde) iç savaş görüntüleri oluştu. İsrail devleti bir müddet bu iki şehirde kontrolu kaybetti. Bu İsrail in kuruluşundan beri ilk kez şehirlerde kontrol kaybedildi. İsrail devleti ve yahudi halkı, herkes iç savaşın soğuk yüzünü gördü.
İsrail devleti ortadoğuda nükleer silaha sahip tek ülkedir. İsrailde nükleer santral ve nükleer bombaların depolandığı askeri üs çölün ortasında Dimona kasabasının hemen yanındadır. Bu kasaba ve çevresi her türlü hava saldırısına karşı güvenli ve aşılmaz bir bölge olarak tanımlanıyordu. Öyleki 12 bin metre üzerinden yolcu uçakları dahi buradan geçemiyordu.
Bundan önceki çatışmalarda Gazze den atılan füzeler 20-30 km menzile ancak ulaşıyordu. Şehirlere ve önemli tesislere ulaşamıyordu. Bu savaşta bu değişti. Gazze den atılan füzeler ilk kez 100 km sınırını geçti. 150 km sırına ulaştı. Gazze den 100- 150 km uzağındaki bütün şehir ve tesisler artik hedef oldu. Yani nükleer santral ve nükleer depo olan Dimona kasabası artık ateş menzilinin içinde kaldı.[5]
İsrail in çok güvendiği ve övündüğü “demir kupbe” isimli hava savunma sisteminin çok işlevsel olmadığı ya da propaganda edildiği gibi olmadığı açığa çıktı. Atılan füzelerin %40’ı hava savunma sistemini aştı. ABD nin ilk açıklaması “demir kupbe savunma sistemini onarıp daha da geliştireceğiz.” oldu. Herkes gördü ki hava savunma sistemi yoğun, demetler halinde fırlatılan füzelerle aşılabiliyordu. Bu durum bundan sonraki çatışmaların belirleyeni olacaktır. [6]
Şu da görüldü ki Suriye’nin yıkıma uğratılması; İran’dan başlayan, Lübnan Hizbullah’ına uzanan, oradan Gazze ye ulaşan ikmal hattı, ABD- İsrail ve cihatcılar tarafından kırılamamıştır. Suriye iç savaşının nedenlerinden bir tanesi ABD eğemenliğine karşı oluşmuş olan “direniş ekseninin” Suriye’de kırmak idi. Eğer bu eksen kırılmış olsa idi, Gazze den atılan füzelerin menzilleri önceki yıllarda olduğu gibi İsrail için tehlike yaratmayacak düzeyde kalırdı.
lsrail ordusu tarihinde ilk ve tek yenilgiyi 15 yıl önce (2006) Lübnan Hizbullah’ı karşısında aldı. Bu trauma atlatılamamışti’ki İsrail Gazze füzelerinin nükleer santral ve depoya kadar ulaşabildiğini gördü. Edinilen kaynaklardan Lübnan hizbulahının elinde, Gazze dekilerle kıyaslanamayacak miktar ve menzilde füze olduğu da, kendi İsrail istihbarat raporlarında yer almakta. Ayrıca Hizbullah militanlarının Suriye iç savaşında, edindikleri savaş tecrübesi ve savaşcı kimlik, İsrail’e gelecekteki savaşların sınırlarını ve olası sonuçlarını’da gösterdi. İsrail’in tek üstünlüğü hava kuvvetleri kaldı. Hava kuvvetleri ise tek başına bir ülkeyi zap edemez, sadece tahrip edebilir.
İsrail savaş makinasının düştüğü durumu dünyada herkes gördü. İran, Suriye, Hizbullah, filistinliler ve mısırlılar’da buna şahit oldular. Böylelikle`de İsrail’in nasıl yenilebileceğinin olası ip uçlarınıda gösterdiler. Son Gazze savaşı Ortaduğu’da İsrail üstünlüğünün sonbaharının başladığı tarih olarak takvimlere yazıldı. Görünen budur.
- [1] Bu önerinin ABD nin istedi gibi avrupa ya kabul ettirilebilmesi için,Suriye nin de ABD önerisini (Katar-Suriye boru hattı önerisini) kabul etmesi ,etmiyorsa,bir biçimde, kabul ettirilmesi gerekli idi. Yani Avrupanın gaz sorununun ABD nin istediği gibi çözümü Suriye nin kararına bağĺı idi. Bu Suriye ye önerildi. Suriye bu öneriyi reddetti. Bu öneri tartışılırken lran da kendi önerisini Suriye ye yaptı.. lrandan başlayıp, lrak üzerinden, Suriye de Akdeniz kıyısına uzanan, ABD nin önerisine alternatif, lran ın önerisi buydu. Iran ile geleneksel müttefiklik ilişkisi olan Suriye lran ın önerisini kabul etti.
Bu red kararı ile Suriye nin yönetiminin yıkılması;emperyalistler için ilk hedefi haline geldi. Bu nedenlerle “uluslararası toplum” adı altında ABD nin önderliğinde 54 ülke Suriye nin üzerine çullandı. “Siyasal Islam” her zaman olduğu gibi emperyalizmin kılıcı olarak,hep birlikte Suriye yi yıkıma sürüklediler.
- [2] Hamas ın yaptığı roketler 20 km sınırı aşamadı. Bu da Hamasın suriye de izlediği “direniş ekseni”nden uzaklaşmasının sonucudur.
- [3] Direniş Cephesi içinde yer alan Islami Cihat islamci bir örgütlenme olarak suriye de yönetime karşı savaşmadı. Ama Suriye yönetimini de desteklemedi. Bu nedenle Hamas ve Islami Cihat Suriye de birbiri ile savaşmadılar.
- [4] Hedef gözetmeden şehirlere, sivillere dönük bu salvolar eleştirilmelidir. Aynı zamanda Şehir içindeki askeri hedefler elbette farklı değerlendirilmeliler.
- [5] Gazze ile Dimona arası 70 km mesafededir.
- [6] Bazı silahlar savaşlarda “kulvar değiştiren” özelliklerdedir. Omuzdan uçaklara karşı kullanılan uçak savarlar, tanklara karşı kullanılan anti-tank silahları bu türden silahlardır.