Almanya’da trafik ışığı koalisyonu: aynı tas aynı hamam – Garip Bali

HomeManşetAlmanya

Almanya’da trafik ışığı koalisyonu: aynı tas aynı hamam – Garip Bali

Giriş
26 Eylül 2021 genel seçimlerinde oylarını artıran SPD, Yeşiller ve FDP Federal Almanya tarihinde federal düzeyde ilk defa bir Trafik Işığı Koalisyonu (TIK, Ampelkoalition) kurdular. Parlamentoya girebilen diğer üç parti CDU/CSU, AFD ve Die LİNKE ise değişik oranlarda oy kaybederek, ya AfD ve Sol Parti gibi muhalif pozisyonlarını korudular ya da CDU/CSU gibi 16 senelik Merkel (CDU) hükümetinden sonra ana muhalefet pozisyonuna düştüler.

İki aylık koalisyon görüşmelerinden sonra SPD, Yeşiller ve FDP „Özgürlük, Adalet ve Sürdürülebilirlik için – ileriyi cesaret etmek” başlıklı bir koalisyon anlaşmasını kamuyona sundular. 8 Aralık günü de Federal Parlamento (Bundestag), adı bir çok finans skandalına karışmış SPD‘li Olaf Scholz baş bakanlığında (Kanzler, Şansölye) TIK-hükümetini seçti.

Federal Almanya tarihinde ilk defa bu üç partiden oluşan bir koalisyon hükümeti (parti renklerinden dolayı trafik ışığı koalisyonu olarak adlandırılıyor), oluşmuş olsa da, bu üç partinin de hangi politikalara hizmet ettiği -bilen kesimler açısından- ve ciddi bir yenilik ve değişikliğin söz konusu olamayacağı aşikar. Bu anlamda ilk olması açısından yeni bir bileşim olsa da uygulanacak politikalar açısından aynı tas aynı hamam diyebiliriz.

SPD ve Yeşillerden dolayı sol, demokrat ve ilerici görünümlü bu hükümetin solculuk, ilericilik, eşitlik ve kardeşlikle hiç bir alakasının olamayacağını, en azından SPD ve Yeşillerin 1998-2006 yılları arasında hükümette oldukları dönemden biliyoruz.

Tarumar halde olan sosyal sistem değişmeyecek
1998-2006 döneminde Almanya tarihinin en büyük sosyal kısıtlamalar ve neoliberal politikaları yasallaştırdı. İşsizler her türlü işi kabul etmeye zorlandı, hatta 1 €‘luk işlere maruz bırakıldı. Taşeron işçilik yaygınlaştırıldı, düşük ücretli iş alanları genişletildi. Dayatılan bir işi kabul etmeyen işsizler yaptırımlara tabi tutuldu. Asgari bir yaşama zor yeten Hartz IV’den bile kesintiler yapıldı. 2010 ile 2019 yılları arasında, yani 10 sene içinde, senede ortalama 4.36 milyon insan Hartz IV ile geçinmek zorunda kaldı. Bunların neredeyse dörtte birine ise yaptırımlar uygulandı. Yani zaten cüzi miktarda olan Hartz IV yardımının tümü veya bir bölümü kesiliyor. 2010 ile 2019 yılları arasında, yani 10 sene içinde senede ortalama 934.509 yaptırım uygulandı. Anayasa mahkemesi 2019‘da aldığı bir kararla Hartz IV yardımından %30‘dan fazla yapılan kesintileri anayasaya aykırı buldu. Yeni hükümet anayasa mahkemesinin öngördüğü yeni düzenlemeleri 2022 yılının sonuna doğru yürürlüğe koyana kadar adını Bürgergeld (halk yardımı) olarak değiştirdiği Hartz IV yardımında kısıtlamalara gitmeyeceğini açıklamakla büyük bir iyileştirme yapıyormuş gibi sunmaya çalışıyor.

Araştırmalara göre 2022 yılında hayat pahalılığın %4,3 oranında artması beklenirken , Hartz IV yalnızca 3 € artırıldı (449,- €‘dan 452,-€, yani %0,66 oranında). Adaletten yana olduğunu iddia eden yeni koalisyonun bu dengesizliği değiştirmek gibi bir gündemi yok.
Hartz IV gibi sosyal kısıtlamaları da içeren 2010 ajandasının 2005‘ten itibaren yürürlüğe girmesiyle beraber bugün (Nisan 2021) 7,8 milyon insan düşük ücretli işlerde çalışıyor. Bu rakam toplam ücretli çalışanların 1/5‘ini oluşturuyor. Zengin ve gelişmiş bir ülke sayılan Almanya’da toplam 13,4 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşarken , 2020 yılında 256.000 insanın kiralık bir evi bile yoktu, bunların 45.000‘i sokakta yaşıyordu. Bu rakamlar resmi rakamlar olduğu için, durumun daha da vahim olduğundan hareket etmek gerekiyor. Son açıklanan istatistikler, yıllardır söylediğimiz „zenginler zenginleşiyor, yoksullar yoksullaşıyor“ tespitini corona yıllarında da daha acı bir şekilde doğrular oldu. Corona krizi herkesi aynı şekilde vurmadı. En az koruma ve kötü yaşam koşullarına sahip olanları daha çok vuracağını bilmek için kahin olmak gerekmiyordu.

Almanya 2020 yılında corona krizine rağmen isviçre dahil toplam 16 Avrupa ülkesi arasında özel varlık sıralamasında 16,4 trilyon € ile birinciliğe yükseldi. Aynı yılda Almanaya’daki milyonerlerin sayısı yaklaşık 70.000 artarak 1,5 milyon milyonere yükseldi. Buna rağmen, yıllardır tartışılan ve 1997‘den beri Almanya’da alınmayan zenginlik vergisinin SPD ve Yeşiller tarafından nihayet yürürlüğe konması beklenirken, koalisyon anlaşmasında hasır altı edildi. SPD ve Yeşiller bu konuda seçmenlerini rahatlatmak için FDP’ye bu noktada taviz vermek zorunda kaldıklarını açıklıyorlar.

Çok eleştirilen bu acı gerçeklerin SPD ve Yeşiller tarafından kaldırılması veya biraz iyileştirilmesi zaman zaman dillendiriliyor olsa da, iktidara geldiklerinde bu asosyal politikaları sürdükmekte ne kadar kararlı oldukları bir daha netleşiyor. Bunun için şu örnek verilebilinir: SPD seçim programında günlük çalışma saatinin yükseltilmesini reddettiğini beyan ederken, koalisyon anlaşmasında günlük çalışma süresinin 8 saatten daha fazla olmasını yasaklayan çalışma yasasında değişiklikler yapılması öngörülerek günlük çalışma saati üzerinde oynanmasına kapılar aralanıyor.

Yaşasın savaş sanayisi
SPD ve Yeşiller kurdukları ilk hükümetle 1999‘da II. Dünya savaşından sonra Almanya‘nın ilk defa bir savaşa dahil olmasını sağladılar. Dönemin dışişleri bakanı Fischer (Yeşiller), Almanya‘nın, NATO öncülüğünde Yugoslavya‘nın bombalanma ve parçalanmasında aktif yer almasını sağladı.

Kuruluşunda bir barış partisi olan Yeşiller parlamentoya girmek ve hükümette yer almakla 180 derece bir dönüş gerçekleştirdiler. Böylece sola ve barış hareketine ihanet ederek darbe vurdular.
TIK içinde yine dışişleri bakanlığını elinde tutan Yeşiller (Yeşillerin eski eş başkanı Annalena Baerbock dış İşleri bakanı oldu) Rusya ve Çine karşı düşmanca tutumlarıyla savaş sanayisinin karlarını yine garantileyeceklerini beyan etmiş oluyorlar. Zaten 1998 -2006 yılları arasında SPD/Yeşiller hükümeti bir önceki CDU/CSU hükümetinden daha çok askeri ihracat gerçekleştirdikleri belgelenmiş durumda.

Adını sosyal ve yeşil olmakla süsleyen bu hükümet, emperyalist batı dünyasının en şirin görünen iktidarı olma vasfını gururla yerine getireceğinden emin olabiliriz. TIK’de yer alan üç parti keskinleşen küresel rekabette Almanya ve Avrupanın ekonomik gücünü göz bebekleri gibi koruyacaklarını koalisyon anlaşmasının ön sözünde ilan ediyorlar. Bunun da ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz: Almanya öncülüğünde emperyalist Avrupanın dünyanın sömürülmesinde payını garantilemek için gereken ekonomik ve askeri politika ve pratikleri harfi harfine yerine getireceklerinin sözü demektir.

Göz boyamacılık, cambazlık ve yüzsüzlük
Toplumsal sorunlardaki bütün açmazları ve çelişkileri örtbas etmek için TIK partileri de, sözde dünyanın en özgür, insan haklarına en saygılı, en demokratik ülkeyi/kıtayı, yani „bizim batı değerleri“ dedikleri şeyi herşeyin üstünde tutarak, insanları ona „gönüllü“ bir biçimde itaat ettirerek ve toplumu bu „değerleri“ korumak adına seferber ederek, olmadık cambazlık ve iki yüzlülük bırakmayacaklar.

TIK hükümetinin en büyük özelliği, bu cambazlık ve iki yüzlülüğü, göz boyama yeteneği ile yerine getirebilmesinden ibaret. Yenilikçi, çeşitlilikçi, çevreci, sosyal ve toleranslı olduklarını her fırsatta dillendiren bu hokkabazlar, sayısı azınsanmayacak sol-liberal çevreler tarafından da maalesef sempatiyle karşılanıyor. Mesela bakanların parlamentoda seçilip yemin ettikleri gün, tarım bakanı olan Cem Özdemir’in bisikletiyle parlamentoya gitmesi sol göçmenlerin bir kısmı tarafından çok güzel bir olaymış gibi sosyal medyada paylaşıldı. Dolayısıyla bu tip insanlar Cem Özdemir’in tarım bakanı olarak „ekmek yoksa pasta yiyin“ dercesine yoksullarla alay eden „pahalı besinler yiyin“ çağrısını sorgulamayı bile akıllarından geçirmezler. Sözde Aldi ve Lidl gibi tekellerin üretici fiyatlarını aşağıya çekmelerine karşı söylenen bu söz, tekellerin sömürü mekanizmaları yıkılmadığı, üreticinin korunmadığı ve tüketicinin alım gücü artırılmadığı sürece boş bir laf olmanın ötesinde Yeşillerin 20 yıldır artan yoksullaşmadaki sorumluluğunu da kamuflaj etmektedir. Bu söz özünde alenan kapitalist mekanizmalara dokunmak yerine aşağıdakilere yüklenme anlayışını içeriyor. Kapitalist üretim tarz ve ilişkilerini korumak gibi bir anlayışı içselleştirmiş bir politika, savunduğu herşeyi tatlı bir dille ve bol vaadlerle topluma benimsetme çalışır.

Her koalisyon anlaşmasında olduğu gibi TIK anlaşmasında da güzel ve kulağa hoş gelen sözlerden geçilmiyor. İki Almanya’nın birleşmesinden 32 sene sonra Almanya’nın her yerinde herkese ödenebilir konut, hızlı internet, erişebilinir sağlık hizmeti ve kolay ulaşım imkanları sunularak sosyo-ekonomik iç birlik sağlanacakmış.

Kiraların giderek artırılmasına karşı ciddi hiç bir önlem alınmadığı, kiraları sürekli yukarıya tırmandıran ev şirketlerine hiç bir yaptırım uygulanmadığı, 246.000 insanın evsizlikten nasıl kurtulacağına somut bir çözüm sunulmadağı, kadınların erkeklere nazaran daha az ücret almasına karşı somut önlemler alınmadığı, işsizlerin her türlü ise zorlandığı, işçi ücretlerin düşük tutulmasının önüne geçilmediği, iki sınıflı sağlık sistemi yok edilmediği sürece sosyo-ekonomik iç birlik ve eşitlik gibi vaadler göz boyamadan başka bir anlam ifade etmez.

Yukarda da değindimiz gibi Hartz IV gibi toplumu yoksullaştıran ve milyonları düşük ücretli işlere zorlayan sistemi kaldırmak yerine kulağa hoş gelebilecek kavramlarla insanları oyalamak ancak sosyal demokrasi ve onun yedek gücü Yeşillerin marifeti olabilir. Bunun için en güzel örnek Hartz IV adının Bürgergeld (halk yardımı) olarak değiştirilmesidir.

Halk yararına olabilecek yatırımları finase etmek için (eğitim, toplu taşımacılık, sağlık, konut..) gerekli kaynak ayrılmadığı gibi, kaynak yaratmak için yıllardır tartışılan zenginlik vergisinin yükseltilmesi de bu hükümetle asla mümkün değil. Anayasa da yer alan borçlanma yasağına işaret edilerek kamu yatırımları sınırlı ölçüde yapılması öngörülürken, ülkenin moderleşmesine yarayacağı sanılan özel yatırımcılık ise daha çok teşvik edilecek.

Sosyal demokratlar ve Yeşiller, seçmenlerinin bir çok konudaki beklentilerinin neden yerine getirilmediğini ancak hükümet ortağı FDP’ye işaret ederek açıklama kurnazlığını gösterecekleri şimdiden beliniyor. Sermayenin en açık temsilcisi rolünü üstlenen FDP, bir çok yorumcunun da dile getirdiği gibi, seçim programlarında yer alan hedeflerini koalisyon anlaşmasına en çok yansıtabilmiş parti olarak değerlendiriliyor.

SPD‘nin tek övünebildiği en büyük değişiklik: Asgari ücretin 12 €‘ya yükseltilmesi. %25 oranında bir yükselmeye takabül eden bu artış, gelirlerde ise aynı etkiyi yaratamayacak, çünkü örneğin Minijoblarda ayda 450 €‘yla sınırlı olan gelir, yeni asgari ücretle 520‘ye yükselecek, bu artış da yanlız %15‘lik bir artışa tekabül ediyor.

Corona ve tutarsızlıkalar
Pandemiyle histeri yaratan politikacılar ve sözde uzmanları olası sıkıntıları engellemek adına gündelik hayatta uyulması dayatılan kuralları katılaştırırken, yıllardır hastahaneleri özelleştirdiklerini, bir çoğunu kar uğruna halen kapatmaya devam ettiklerini hiç bir şekilde sorgutlatmazlar. Öte yandan gündemden düşmeyen bakım çalışanlarının çalışma koşulları iyileştirilmediği ve işçi ücretlerinde elle tutulur zamlar yapılmadığı sürece, politikacılar coronaya karşı mücadeledeki inandırıcılığını giderek kaybetmesi de kaçınılmaz duruma geliyor. Koalisyon anlaşmasına göre bakım alanı için 1 milyarlık bir fonun ayrılması planlanıyor, ama bu meblanın çalışanlara nasıl yansıyacağı meçhul.

2019‘da hastanelerin kapatılmasını savunan yeni sağlık bakanı Lauterbach şimdi ise „hastaneler kapatılmasın“ kampayasını da destekliyormuş. Dün dediği bugünü tutmayan parti ve politikacılardan ne beklenirki. Coronaya karşı mücadele konusunda başka bariz bir tutarsızlığı da aşı konusunda görüyoruz. 26 Eylül seçimlerinden önce aşının zorunlu hale getirilmesini kesinlikle benimsemediklerini beyan eden politikalacılar, şimdi hepsi bir ağızdan aşının zorunlu ve genele yaygınlaştırılmasını rahatlıkla savunabiliyorlar.

Irkçılık, göç ve göz boyama
Renklilik ve çeştlilikle göz boyamanın en güzel örneklerini SPD ve Yeşiller sergiliyor. SPD hükümette yer alan kadrosunu kamuyona tanıtırken şu özelliklere vurgu yapıyor: göçmen kökenlilerin, gençlerin ve kadınların sayısının artmış olması.

Ama koalisyon anlaşmasında lafta da olsa şu önemli beklentiler yer almıyor: Irkçı ve faşist yapıların bir an önce lav edilmesi, yaşanan ırkçı-faşist cinayetlerin aydınlatılması, bu anlamda kamuoya kapatılan dosyaların açılması, 10 milyon insana seçim hakkı, yurt dışı edilmelerin durdurulması, Avrupa sınırılarının açılıp mülteci ölümlerine son verilmesi, göçmeleri ötekileştiren politikaların yasaklanması. Koalisyon anlaşmasında seçim hakkından bahsedilen paragraftlarında, burada on yıllardır yaşayan 10 milyon göçmenin seçim hakkından hiç bir şekilde bahsedilmediği gibi, yurt dışında yaşayan Almanların seçim hakkının kolaylaştırılması ve aktif seçim hakkı yaşının 16‘a indirilmesi için anayasada değişiklikler yapılması öngörülüyor. Bırakın bu ve benzeri taleplerin koalisyon anlaşmasında yer alması, aksine Avrupa sınırlarının bir kale haline getirilmesi için, Frontex gibi kuruluşlara daha çok finansman ayrılacak, yurt dışı etmeler devam edecek. Ancak bakım (Pflege) alanında ve eleman ihtiyacının yoğun olduğu analarda ucuz iş gücü getirmek için göçte kolaylıklar getirilmesi düşünülüyor. Aslında yıllardır bilinen bir gerçeklik var: Almanya nüfusunda giderek artan bir yaşlanma var. Bir çok alanda kalifiyeli/kalifiysesiz işçiye ihtiyaç var. Federal İş Acentasının Ekim 2021‘de yaptığı bir açıklamaya göre Almanya’da 1,2 milyon eleman açığı var. Bunların 2/3 ise kalifiyeli işçiler. Almanya’da artık ritüel haline gelmiş bir senaryo var: Şirketler her sene yüzbinlerce eleman açığından dert yanarlar, yurt dışı diplomalarınin tanınması kolaylaştırılacak denir, ama göçmenlerin bu ülkeye – mülteci olarak ve başka bir biçimde- gelmeleri kollaylaştırılmaz. Aksine göçmenlerin her zaman bir yük ve güvenlik meselesi olduğu anlayışı, dolayısıyla entegrasyon kavramı çerçevesinde kontrol edilmesi ve ‘adam’ edilmesi gereken bir topluluk olarak algılanışı yeni hükümet için de geçerli. Irkçılığa karşı mücadele edeceklerini ve alman vatandaşlığına geçişi kolaylaştırmak gibi bir çok iyileştirici uygulamalara geçeceklerini vaad etseler de göçmenleri tamamıyla önyargısız bir biçimde bağırlarına basacaklarını beklemek saflık olur. Yeni hükümetin göç politikaları ve ırkçılığa karşı mücadele konusunda ne gibi bir performans göstereceğini az çok kestirebiliyor olsak da bunları ayrı bir yazı konusu olarak almak daha verimli olur. Ama yeri gelmişken geçmişte edindiğimiz şu tecrübeyi de hatırlatmak fayda var: SPD ve Yeşiller 2000 yılında yüz yılın eseri diye piyasaya sundukları vatandaşlık yasasında CDU’nun ırkçı imza kampanyasından sonra geri adım attılar.

Çocuk temel yardımı
Sosyal hak adına „çocuk temel yardımı“ (Kindergrundsicherung) sözü veriliyor, fakat bu yardımın tam nasıl bir şey olacağı konusunda net bir bilgi yok. Öğrenim bursunda (Bafög‘de ) yapılacak değişikliklerle öğrenim teşvik yardımı velilerin gelirinden bağımsız hale getirilecekmiş ve bu yardım meslek değiştirmede yapılacak eğitim için de geçerli olacakmış. Bu kolağa hoş gelen değişimlerin pratikte nasıl şekilleneceğini hep birlikte göreceğiz.

Emeklilik
Her zamanki gibi emeklilik maaşında kesintilere gidilmeyeceği ve emeklilik yaşının artırılmayacağı sözü verilir. Fakat bütün hayatı sermayeye bağladıkları gibi emeklilik maaşının bir kısmını da (belki de tümünü) sermayeye bağlayacakları konusunda koalisyon ortakları kararlılar. Emeklilik primleri borsada hisse senetlerine bağlanarak, emekliliğin sağlama bağlanması hatta artırılacağı vaadi veriliyor ki, bu oyunu daha önce fiyasko ile sonuçlanan Riester Rente’sinden biliyoruz.

İklim
Artan sıcaklığa neden olan karbondioksit emisyonunu azaltmak için yenilenebilinir enerji kapasitesi yükseltilerek 2030‘da elekrik üretiminin 80%‘ini oluşturacakmış. Kömüre dayalı elektrik enerjisi de 2030‘da sona erecekmiş. Otomobil sanayisi fosil yakıta dayalı motor sisteminde transformasyonlar geçirerek 2030‘da 15 milyon araç sırf elektrikle çalışacakmış. Sanayi şirketlerinin de şu veya bu şekilde onayına dayalı bu uygulamar ne kadar başarılı olur bir yana, yüz yıllardır doğayı ve insanı sömüren ve kirleten kapitalist sanayinin sorumluluk payı nedense hiçbir şekilde sorgulanmıyor. Fatura onlara çıkarılmıyor. Kamuoyu adına uygulanmaya konacak adımlar yine vergilerle, yani halkın cebinden edinmiş paralarla, finanse edilecek.

Son olarak
Iyi bir iki haberi de vermeden geçmeyelim. Ceza kanununun 219a maddesi kaldırılıyor. Yani kürtaj yapan doktorların reklam yapmasını cezalandıran yasa nihayet kaldırılıyor.

Koalisyon anlaşmasında ilginç bir yenilik de esrarla (Cannabis) ile ilgili. Esrarın yetişkinlere kontrollü bir şekilde lisanlı işletmeler aracılığıyla keyif amaçlı verilmesi yasallaştırılacak.

Çok kapsamlı bir değerlendirmeye tabii tutulması gereken bu yeni hükümet ve politikalarını zaman içerisinde tek tek konular halinde ele alıp incelemeye devam edeceğiz.

www. DuvarYazisi

Kısaltmalar

  1. SPD: Sozialdemokratische Partei (Sosyal Demokrat Partisi)
  2. Yeşiller: Bündnis 90/Die Grünen (Birlik 90/Yeşiller)
  3. FDP: Freie Demokratische Partei (Hür Demokrat Partisi)
  4. CDU: Christlich Demokratische Union Deutschland (Almanya Hristiyan Demokrat Birliği)
  5. CSU: Christlich Soziale Union in Bayern (Bavyera Hristiyan-Sosyal Birliği)
  6. AfD: Alternative für Deutschland (Almanya icin Alternatif)
  7. Die LINKE: Die LINKE (Sol Parti)
  8. Minijob: 520 € (eski 450 €) aylık gelirli sosyal sigortasız ve vergisiz çalışma biçimi
  9. Frontex: Avrupa Birliğinin sınırlarını koruma ajansı, EU-Grenzschutzagentur
  10. Bafög: Bundesausbildungsförderungsgesetz, öğrenim bursu/teşvik yasası

Kaynaklar

  1. Koalitionsvertrag_2021-2025.pdf (spd.de)
  2. abbIV81b.pdf (sozialpolitik-aktuell.de)
  3. Diagramm-Sanktionen-Hartz-IV-2010-bis-2020.png (1336×866) (hartziv.org)
  4. Erbarmungslos: Statistik beweist Härte von Hartz IV Sanktionen
  5. 2022: Rente, Mindestlohn, Preise – So viel Geld bleibt den Verbrauchern (merkur.de)
  6. 7,8 Millionen Niedriglohnjobs im April 2021 – Statistisches Bundesamt (destatis.de)
  7. Höchstwert in Deutschland: 13,4 Millionen Menschen leben in Armut | tagesschau.de
  8. Schätzungen für 2020: Mehr Wohnungslose in Deutschland | tagesschau.de
  9. 06.01.2022: Europameister der Reichen (Tageszeitung junge Welt)
  10. Reicher in Corona-Zeiten: Fast 70.000 neue Millionäre (rnd.de)
  11. Fachkräftemangel in Deutschland: 1,2 Millionen Arbeitskräfte gesucht | tagesschau.de