Göç Dosyası 5 – Ali Şahverdi

HomeManşetAlmanya

Göç Dosyası 5 – Ali Şahverdi

Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (DDR)[i] Göçmenler ve Birleşme sonrası gelişmeler.

(Bir önceki bölümde kısmen birleşmeden sonraki döneme ilişkin bir giriş yapmıştık. Doğu Almanya’daki göçmenler konusunda kısa bir derleme yaptıktan sonra, devam edeceğiz.)

Demokratik Almanya Cumhuriyet’inde (DDR) Göçmenler

Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) 1949 yılında kuruluşundan 1961 yılında Berlin duvarının örülmesine kadar yaklaşık 3,6 milyon kişi Batı Almanya’ya, aynı süre içinde 500 bin kişi Doğu Almanya`ya göçmüştür. Duvar örüldükten sonra da yaklaşık 600 bin kişi ölüm tehlikesini göze alarak Batı Almanya’ya (BRD) kaçmayı başarmıştır. 1949`da 1989 yılına kadar Doğu Almanya nüfusu 19,1 milyondan 16,4 milyona düşmüştür.[ii]

Ülkenin verdiği göç Batı Almanya’da olduğu gibi Doğu Almanya ‘da yeni iş gücü ihtiyacını ortaya çıkartmıştır. Bu ihtiyacı karşılamak için diğer sosyalist ülkelerle anlaşmalar yapılır. Önce Polonya Halk Cumhuriyeti (1965), Macaristan Halk Cumhuriyeti (1967) Mozambik (1979) ve Vietnam ile (1980) yıllında yapılan anlaşmalar sonucu sözleşmeli işçiler (Vertragsarbeiter) getirilir.

 

Toplam 191 bin göçmen nüfusun 94 bini anlaşmalı işçilerden oluşmakta, geri kalanı sosyalist kardeş dayanışması çerçevesinde Angola, Küba, Nikaragua, Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti ‘n den diğer (aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi) meslek eğitimi çerçevesinde gelen kesimden oluşmaktadır.[iii]

DDR’ deki Yabancıların geldikleri ülkeye göre sayıları 1998

(Yüzlü sayılar yuvarlak olarak alınmıştır)

Ülke       Kişi %
Vietnam 60 100 31,4
Polonya HC 51 700 27,1
Mozambik 15 500   8,1
Sovyetler Birliği 14 900   7,8
Macaristan 13 400   7,0
Küba   8 000   4,2
Belçika   4 900   2,6
Çekoslovakya   3 200   1,7
Yugoslavya   2 100   1,1
Angola   1 400   0,7
Toplam                191 200 100,0

Kaynak: Wirtschaft und Statistik,1990

Tabloda, Zambiya ve Cezayir den gelen göçmenler yer almamakta. Bu iki ülkeden 4 ile 5 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.

1966 yılında sayıları 3500 olan anlaşmalı işçiler 1989 yılına gelindiğinde sayıları 94 bin kişiyi bulmuştur. Vietnamlılar 59 bin kişi, Mozambikliler 17 bin kişi ile en kalabalık grubu oluşturuyordu. Anlaşmalı işçiler yapılan anlaşmalar gereği rotasyon prensibi ile dört beş yıl çalıştıktan sonar geri gidecek ve yenileri gelecekti.

Almanya`da göçmenler üzerine araştırmaları ile bilinen Klaus J.Bade ve Jochen Oltmar Normalfall Migration kitabında anlaşmalı işçilerin sayısını istatistiklere dayanarak vermektedir.

DDR de (Vertragsarbeiterİnen) Anlaşmalı İşçiler 1966—1989

Anlaşmaya göre nerde çalışacaklarına kendileri (bazı istisnalar dışında) karar veremiyorlardı. Aile birleşimi mümkün değil ve aylıklarının bir kısmı anlaşma yapılan ülkeye (en belirgin olan Mozambik ile yapılan anlaşmada aylığın yarısı Mozambik’in borçlarına sayılmakta) geri kalanı işçiye verilmekteydi.

Kadın işçilerin hamile olması yasak!

Anlaşmalı kadın işçiler hamile kaldıkları taktirde ya çocuğu aldıracak ya da geri gönderilecektir.[iv]  Vietnam ile yapılan anlaşmada yer alan böyle bir kural 1. Dünya savaşı öncesi Elbe Nehri’nin doğusunda çalışmaya gelene Polonyalı işçi kadınlara uygulanmıştı. (Dosyamızın 1. Bölümünde yer vermiştik)

Göçmenler, genellikle çalıştıkları işyerlerine yakın toplu yerleşim alanlarında kalıyorlar ve işyeri dışında yerlilerle temasları olmuyordu. Batıdaki göçmenler gibi genellikle en ağır-kirli işlerde ve vardiya çalışıyorlardı. Hiçbir güvenceleri yoktu. Çalışmaya bağlı oturma müsadesi (Arbeitsaufenthalt) statüsündeydiler, bu durum herhangi bir gerekçe gösterilmeden ellerinden alınabiliyordu. İşi kaybettiğinde ona bağlı oturma izni de kalkıyordu.

Soğuk savaş dönemi şartlarında yabancılara şüphe ile bakılıyor ve yerlilerle herhangi bir ilişki kurulduğunda bildirim zorunluluğu vardı.

(Benzer korkular Batıda da mevcut idi. Özellikle İtalya ve İspanya’dan gelen misafir işçiler arasında komünist olup olmadıkları konusunda dikkat edilmekteydi)

Göçmenler sadece Batı Almanya’yı değil aynı zamanda Doğu Almanya’yı da şekillendiren, üretimin önemli unsurları olmuşlardır.

Siyasi Mülteciler

1949 Anayasasının 10. maddesi 1968 /1974 anayasasına aynen alınmış ve bu maddeye göre “Başka bir ülkenin vatandaşları ya da vatansızlar barışı, demokrasiyi, işçi haklarını savunduğu ya da halkının bağımsızlık mücadelesine katıldığı için, siyasi, bilimsel, kültürel çalışmasından dolayı takibe uğrayanlara iltica hakkı tanınır” demektedir.

DDR az sayıda mülteci barındırıyordu. 1950’li yıllarda Yunanistan’dan Komünist parti üyesi veya partizan mücadelesine katılmış 980 yetişkin ve 337 çocuk Doğu Almanya`ya sığınmıştır.

İspanya iç savaşına katılmış yada Franko`ya karşı oldukları için ülkesini terk etmek zorunda kalan çok sayıda kişiyede ev sahipliği yapmıştır. (Bunların sayıları mevcut değildir)

1970 yılında Şili Devlet Başkanı Salvador Allende ‘nin darbe ile devrilmesi sonrası 2000 Şili`li Doğu Almanya ‘ya iltica etmişlerdir.

Türkiye`de 1980 askeri faşist darbesinden sonra TKP merkez komite üyeleri de Doğu Almanya’yı mesken tutmuşlardı.

1989 yılında mültecilerin çoğu gitmişti. Sadece 482 Yunan vatandaşı 334 Şili vatandaşı bulunmaktaydı.

Real sosyalizmin bir parçası olan Demokratik Almanya Cumhuriyetin`de göçmen politikası konusunda uygulamaların, Enternasyonalizmin, KP kadroları ile sınırlı olduğunu söyleyebiliriz.

Birleşmeden sonra DDR ‘deki göçmenlerin durumu

Birleşmeden sonra Küba bütün vatandaşlarını geri aldı. Anlaşması yeni yapılmış işçiler anlaşması bitinceye kadar kalabileceklerdi. Zaten Doğu Almanya’da işyerlerinin Batı Alman sermayesine peşkeş çekilmesinden sonra ilk işsiz kalanlar yabancı işçiler oldu. Bir kısmı verilen teşvikleri kabul ederek ülkelerine geri döndü. Bir kısmı serbest meslek seçerek kendilerine iş kurdu.

1994 yılına kadar olan sürede “anlaşmalı işçilerin” sadece %10 ile %15‘i bir işte çalışıyordu, durumları perişandı bu insanların.

1995 yılında Federal Almanya hükümeti Vietnam ile görüşerek en kalabalık grup olan Vietnamlıların çoğunu geri göndermeyi kendi başarı hanesine yazdılar.

İki Almanya`nın birleşmesi ya da Batı Almanya’nın Doğu Almanya’yı İlhak etmesinden sonra toplumsal dinamikler yeni şekiller almaya başladı.

Birleşmeden sonra yeni bir durum ile karşı karşıya kalındı.

Doğu Almanlar batıda göçmenler hakkında ya da sürdürülen yabancılar politikası konusunda bir bilgiye ve tecrübeye sahip değildi.

Sosyalist iktidar, DDR’de halkın ne kadar homojen olduğunu göstermek için göçmenler ile kaynaşmasını engelleyen önlemler almıştı.

Birleşmenin olduğu yıllar öncesinden başlayarak yabancılar yasasının sertleştirilmesi ve iltica hakkının kısıtlanması batı Almanya’nın gündemine damga vuran konulardı.

Yaklaşık 16,4 milyon Doğu Alman kendisini zehirlenmiş siyasi atmosferin içinde buldu. Ayrıca birleşmeye kadar iş yeri dışında gündelik hayatta karşılaşmadıkları Batı Almanya’da yaşayan 8 milyon göçmen ile karşılaşmışlardı.

Zaten ikinci sınıf Alman oldukları duygusunu taşıyan doğu almanlar kendisinden alttakilere düşmanlık yapmaya müsaitlerdi.

Doğu blokun dağılmasından sonra kapıların açılması eski sosyalist ülkelerde başlayan etnik çatışmalar, Ortadoğu ve Afrika’dan Avrupa’ya/Almanya`ya gelenler ile mültecilerin sayısında bir yükseliş göstermişti.

1989-2002 yılına kadar Federal Almanya`da ilticaya başvuranların sayısı:

1990/93 yılları arasında yabancılar ve mülteciler konusunda sağ partilerin ve basının (Bild Zeitung ve Welt am Sonntag vb,) yaptığı yayınlar, düşmanlığı tırmandırmıştı.

Polonya sınırı açıldığında gelen Polonyalılar Frankfurt an der Oder`da yüzlerce alman gencin taş yağmuruna maruz kalmışlardı.

31 Mart 1991 tarihinde 10 yıl önce DDR`e anlaşmalı işçi olarak gelen 28 yaşındaki Mozambik`li Jorge Gomondai Dresden`de ırkçıların saldırısına uğrar, hareket halindeki tramvaydan dışarı atılır ağıryaralı olarak hastaneye kaldırılan Jorge Gomondai 6 Nisan 1991‘de hayatını kaybeder.[v]

Ağustos 1991 yılında Arnavutluk’tan binlerce insanın İtalya’ya gemi ile yaklaşmasını engellemek için İtalyan polisinin saldırısının görüntüleri Alman medyasında bolca gösterilir. Siyasi aktörler „Das Boot ist voll“( Gemi dolu) sloganı ile mültecilere karşı havayı zehirlemeye devam ediyorlardı. Alman halkında „ Gorbaçov sınırları açarda 10 binlerce Rus Almanya`ya gelirse ne yaparız? Şu anda olmayan olmayacak anlamına gelmez. Askerlerimiz önlem almak zorunda kalmadan politikacılarımızın önlem alması gerekir “[vi]

Kohl Hükümetinin mülteci ve yabancılar politikasındaki düşmanca tavrı küçük ortağı FDP’de rahatsızlıklar yaratmıştı. Hükümetin Yabancılar sorumlusu Lisolette Funcke İçişleri bakanı ile sık sık sert tartışmalar yaşar ve sonunda 15 Temmuz 1991 yılında görevinden istifa eder. Yerine ancak yıl sonunda FDP’li Schmalz-Jacopsen atanır.

Mülteciler üzerine yoğunlaşan tartışmalar ve Anayasanın 16. Maddesinin değiştirilmesi konusunda CDU/CSU’nun yabancı düşmanı tavrı ülkenin siyasi atmosferini tehlikeli bir hale getirmişti.

Irkçı Faşist saldırılar Almanya’nın geneline yayılmış duruma gelmişti.

Hoyerswerda ve Hünxe’deki saldırılar, yapılan tartışmalar toplumu ikiye bölmüştü. Saldırılar ve Hükümetin yabancılar politikası karşısında 10 binlerce insan gösterilere katılıyordu.

Mülteciler konusunda Kohl hükümetinin yaptığı propaganda sadece ırkçı saldırıların yaygınlaşmasını yaratmıyor, aynı zamanda aşırı sağ partilerin oy toplamasına da olanak sağlıyordu.

1991 yılında Bremen`de yapılan seçimlerde aşırı sağcı alman halk birliği (DVU) %6,2 oy alarak parlamentoya girmeyi başarır. SPD ciddi bir (-11,7) oy kaybı yaşar. Her iki büyük parti (SPD ve CDU) de mülteciler konusunu siyasi malzeme yapmak ülkede sadece ırkçı saldırılara sebep olmadığını aynı zamanda seçmenlerinde daha radikal partileri seçmelerine sebep olduğunun farkına varırlar ve SPD Bremen seçimlerindeki oy kaybının akabinde hükümet ile anlaşma yoluna girer.

10 Ekim 1991’de koalisyon hükümeti (CDU/CSU FDP) ve SPD bir tasarı üzerinde anlaşırlar. Anlaşmaya göre anayasayı (16. Madde) değiştirmek yerine, ilticayı hızlandırma yasası (Asylbeschleunigungsgesetz) Yeşiller ve PDS ‘in karşı çıkmasına rağmen çıkartılır. Bu yasaya göre iltica başvuruları hızlı işleme girecek, kısa zamanda karar verilecek, ilk görüşmede şansı olmayanları derhal geri göndermek gibi önlemler içermekte. Hatta Frankfurt hava alanında bir bölüm açılarak gelen mülteciler burada bekletilip işlemleri burada yaparak, iltica şansı olmayanları derhal geri göndermeye başlarlar.

Yasaya rağmen mülteci sayısında azalma olmaz ve tartışma yeniden alevlenir. Basında atılan manşetler „her bir dakikada bir yeni mülteci “, „Dalga yükseliyor gemi ne zaman batacak“yada  „çılgınlık”   “İlticacı aileye ayda 11 991 Mark!!“ Bu başlıklarla günlük basının yanı sıra popülist politikacılarda boş durmamaktadır. CDU Kiel şehrinde verdiği bir ilanda: „ Kiel ‘i kimin yöneteceğine Türkler mi yoksa bir Kürt terör örgütümü karar versin? “Sorusunu sormakta. Ve Nordrhein-Westfalen eyaletinde SPD politikacısı Friedhelm Farthmann „iltica başvuruları en hızlı biçimde gerekirse hemen anında ve yerinde bir hâkimin vereceği kararla derhal ensesinden tutup dışarı atmalıyız. “ demekteydi.

Mayıs 1992 yılında Yeşiller partisi kongresinde yabancılar yasasına karşı çıkacaklarını, sınırların herkese açık olmasını ve herkese kalma hakkını çoğunluk kararıyla sonuçlandırdılar. Bu kararı yeşiller politikacısı Cohn-Bendit eleştirerek „böyle bir karar ancak delegelerin vicdan rahatlatmasına yarar fakat pratikte kimseye bir yarar sağlamaz. Göçmenlik dünyanın hiç bir toplumunda sorunsuz ve çelişkisiz olmamıştır, bunun için göç alan ülke oyun kurallarını koymak zorundadır, aksi taktirde çelişkiler tehdit eden boyut kazanır“der ve yeşillerde de iç tartışmalar başlar. Çok kültürlü toplum projeside gene yeşiller içindeki tartışmalardan çıkan bir öneri.

Bir yandan yabancı düşmanı politikalar bir yandan faşist saldırılar diğer yandan nasıl bir toplum ve gelecek tartışmaları sürerken, Almanya`nın göçmenlere ihtiyacı olduğu gerçeği kendisini dayatıyordu.

Dönemin Niedersachsen Eyalet Başbakan’ı SPD ‘li Gerhard Schröder 16.03.1992’de Der Spiegel ile yaptığı röportajda şu görüşlere yer verir: “Bizim göçmenlere ihtiyacımız var. Ya da sosyal sistemimizin ne zaman çökeceğinin jenerasyonlar üzerinden hesabını yapmamız lazım. Her göç politikası göçmenleri azaltmamakta hatta tersi olmakta bu da bizim göçmen ülkesi olduğumuzun kanıtıdır. Gerekli olan bize gerekli olan işgücünü yönlendirebileceğimiz bir göçmenler politikasıdır. “Gelecek tartışmasına damgasını vuracak olan Almanya’nın göçmenler ülkesi olduğudur.

Benzer söylemleri CDU`lu Heiner Geisler ve Çalışma Bakanı Norbert  Blüm de dile getirirler. İkisi de Almanya`nın demografik yapısından dolayı yabancı karşıtı politikayı kaldıramayacağını savunurlar. Alman Ekonomi Enstitüsü yaptığı hir araştırmayla, emekliliği ve işçi ihtiyacını karşılamak için, önümüzdeki 25 yıl içerisinde yılda 300 bin göçmene ihtiyaç olduğunu saptıyordu.

SPD göçmenlerin gelmelerini düzenleyen, ihtiyaca göre göçmen alan „Quoten regelung“önerirken, CDU/CSU anayasadaki iltica hakkını garantiye alan 16. Maddeyi değiştirmekte direniyordu.

Toplumdaki kutuplaşma, göçmenlere ırkçı/faşist saldırılar ve basının körükleyen yayınları SPD içerisinde de ciddi tartışmalara sebep olmuştu.

SPD yıllarca değiştirilemez dedikleri 16. Maddenin değiştirilmesi konusunda geri adım atar ve 06 Aralık 1992 tarihinde hükümetle anlaşır. SPD ve hükümetin ortak hazırladığı yasa tasarısı 26 Mayıs 1993 tarihinde Parlamentoda oylamaya sunulur. Öncesinde birçok kurum ve kuruluşun gösterdigi tepki sonucu değiştiremez. Oylama 521 kabul 132 ret ile sonuçlanır ve 16. Madde 1 Temmuz 1993`te yürürlüğe geçecek biçimde değiştirilir.

Çıkartılan yasaya göre kara yolu ile Almanya`ya girişi önlemek için komşu ülkelerden gelenler hangi ülkeden giriş yapılırsa o ülkeye geri gönderilecekti. Bunu sağlamak için öncelikle Polonya ile ve daha sonra Avrupa Birliği Anlaşmaları olarak Schengen, Dublin ve Amsterdam anlaşmaları ile girişlerin önlenmesi garantiye alındı.

Almanya`ya sadece hava yolu ile mülteciler gelebilecekti. Bunun da önlenmesi veya en aza indirilmesi için Frankfurt havalimanında kurulan özel birim hızlı biçimde sorgulama yapacak ve inandırıcı görülmeyenler havalimanından geldikleri ülkelere geri yollanacaklardı.(Bu uygulama Almanya`nın farklı eyaletlerinde halen uygulanmaktadır.)

Yasanın değiştirilmesinden sonra mülteci sayısında ciddi bir azalma görüldü.

Ülkede ciddi bir Irkçı saldırı dalgası yaşanmaktaydı. Bir önceki bölümde Mölln ve Solingen saldırılarına yer vermiştik. 21.06.1993 Der Spiegel dergisi “Birleşmeden bugüne kadar 49 yabancının aşırı sağcılar tarafından öldürüldü” haberini veriyordu.

Irkçı-Faşist saldırılar Almanya’da sürdürülen Irkçı yabancılar politikasına eşlik ediyordu.

Resmi istatistiklere geçen yabancı düşmanı saldırıların sayısı şöyle açıklanıyordu. (Verilen sayılardan fazla olduğu kesin, çünkü bu veriler sadece faili tarafından itiraf edilmiş olan verileri yansıtmaktadır.)

Yabancılara dönük ırkçı saldırılar
1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
2426 6336 6721 3491 2468 2232 2953 2644

Saldırılar karşısında ülke çapında kınama ve ırkçı saldırılar ve kurumsal ırkçılığa karşı on binlerce kişinin katıldığı gösteriler yapılmaktaydı.

Kohl hükümeti SPD ile değiştirdikleri İltica yasasını başarı olarak görüyor, mülteci sayısının bir yıl içinde yarıya inmesini başarı olarak göstermekteydiler. Sınır dışı edilen mültecilerin sayısı çığ gibi büyümekteydi.

1994 yılından sonra yabancı düşmanı, ırkçı-faşist saldırılar devam etse de gündemin ilk sıralarında yer almamaya başlar.

Almanya’nın gelecekteki demografik yapısı ve ekonomisi konusunda araştırma yapan bilim insanları; eğer göçmenler gelmez ise.81,5 milyonluk nüfusun 2020 yılında 73 milyona 2050 yılında 39,5 milyona düşeceğini tespit ediyorlardı.

Göçmen ülkesi miyiz değil miyiz tartışmalarında yapılmaya devam etmekteydi. Uzun süredir burada olan göçmenlere vatandaşlık veya çifte vatandaşlık hakkı verilmesi konularıda gündemde tartışılan konulardan olmaya başlamıştı.

1998 yılında yapılan genel seçimlerde 16 yıllık Kohl hükümeti sona erer. Sosyal Demokrat Parti (SPD) Yeşiller ile koalisyon hükümeti kurar.  Koalisyon hükümeti 2005 yılına kadar devam eder.

1999 yılında Hessen Eyaletinde yapılan eyalet seçimlerinde CDU çifte vatandaşlığa karşı imza kampanyası açarak seçimlere damgasını vuran bir konu haline gelmesini başarır ve seçimleri kazanır.

Gerhard Schröder`in Başbakan olduğu SPD/Yeşiller Hükümeti Almanya’nın göçmenler ülkesi olduğu gerçekliğinden hareketle Yabancılar yasasında bazı değişiklikler yaparak göçmenler yasası olarak yasanın ismini de değiştirirler. Yaşanan ekonomik krize ilişkin sosyal sistemde “Agenda 2010” paketi çıkartarak işsiz veya gelir durumu düşük olanları daha da zor durumda bırakırlar.

1999 yılında, vatandaşlık yasası liberalleştirilerek vatandaşlığa geçmede kolaylıklar sağlarken çifte vatandaşlık kaldırılır.

Almanya`nın nüfusunun azalacağına vurgu yapan araştırmacılar yılda 300 ile 400 bin göçmen alınmazsa işyerleri üretemez, eğitim sistemi ve yaşlılara bakım yapılamaz duruma gelir sonucuna varmaktaydılar. Bunun misafirperverlik ya da Almanya’nın “göçmenlere” büyüklük yaptığı ile ilgisi yok tabi. Tamamen demografik ve ekonomik sebeplerle göçmenlere ihtiyacı var.

Bilgisayarın hayatımıza girdiği 90’lı yıllarda programcı ve uzmanlara ihtiyaç duyuldu. Bu alanda ve birçok teknik dalda çalışmaya getirilecek göçmenlerin hangi statüde çalışacakları konusunda tartışmalar yapılıyordu. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)`nde olduğu gibi “Green Card” verilerek beş yıl çalışabilirler önerileri gündeme geliyordu. Çünkü sanayinin yetişmiş elemanlara ihtiyacı vardı.

2000 ilkbaharında Nordrhein-Westfalen eyalet seçimlerinde CDU “Kinder statt Inder” (Hintliler yerine Çocuk) sloganı ile seçimlere girer ve kaybeder.

Almanya bir yandan göçmenler olmadan yapamayacağı gerçeği ile karşı karşıya, çok kültürlü toplum tartışılırken, diğer yandan gerçekliği kabullenmekte direnen muhafazakâr eğilimler boy göstermeye devam etmekte. “Alman öncü/egemen kültür” (Deutche Leitkultur) politikacılar ve basının gündemindeydi.

*****************************

Bu yazı dizisi genel bilgileri kısaca aktarmayı amaçlıyor.

Balkan savaşı sırasında yaşanan göç. Almanya`nın II. Dünya savaşından sonra ilk kez SPD/yeşiller hükümetteyken yurtdışına asker göndermeye onay vermeleri.

2005 -2021 yılına kadar Angela Merkel`in başbakan olduğu yıllarda sürdürülen göçmenler politikası;

NSU Faşist örgütün cinayetleri ve saldırıları;

Halle saldırısı;

Hanau katliamı.

Devletin, Polisiyle, Askeriyle, gizli istihbarat teşkilatıyla ırkçı şiddet ve cinayetlerdeki sorumlulukları.

Bunların her biri ayrı ayrı ele almak gerekmektedir.

Şu kadarını söyleyebiliriz: Almanya`da sürdürülen göçmenler politikası 1945 yılından beri ırkçı bir temelde sürdürülmüştür. Siyasi partilerin politikaları ve basının sürdürdüğü yayın politikası ırkçılığı körüklemiştir.

Yılda yaklaşık 20 bin ırkçı saldırı yapılmakta ve 1945 yılından bugüne 300 kişi ırkçı faşist saldırılar sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir.[vii]

Özellikle günümüzde Rusya`nın Ukrayna’ya saldırısı sonrasında Ukrayna’yı terk edip Avrupa’nın çeşitli ülkelerine ve Almanya`ya gelen göçmenlere gösterilen imkanların selamlanması gerektiğini söyleyebiliriz. Aynı ilgi ve rahatlığın bütün göçmenlere/mültecilere tanınmaması Almanya`da halen kurumsal ırkçılıktan ve Avrupa merkezli ırkçılıktan kurtulamadığını göstermektedir.

Birinci bölümde değinmiştik insanlık tarihi göç tarihidir. Yakın gelecekte göç dalgası büyüyerek devam edecek. Bu gerçeklikten hareketle üstünde yaşadığımız gezegenin hepimize ait olduğunu, hepimize yettiğini fakat paylaşımda eşitsizlik olduğu için, sömürüye dayalı Kapitalist-Emperyalist Sistem ülkesini terk etmek zorunda kalanları bir asayiş sorunu olarak göstermeye çalışmaktadır.

Yerini yurdunu hiç kimse zorunlu kalmadığı sürece terk etmez. Her insanın insanca yaşama hakkı vardır bunu sağlamak hepimizin elinde.

Kurumsal ırkçılığı ve içimizdeki ırkçılığı yendiğimizde güzel bir gelecek kurabiliriz….

[i] DDR (Deutsche Demokratische Republik)

[ii] https://mediendienst-integration.de

[iii] Klaus J.Bade / Jochen Oltmar Normalfall Migration s.:93

[iv] Klaus J.Bade / Jochen Oltmar Normalfall Migration s.:94

[v] Thonas Billstein „Kein vergessen“ s:72

[vi] “Die Asylanten Kadastrohe. Morgen auch bei uns?“ Bild Zeitung, 16.08.1991

[vii] Thomas Billstein „kein vergessen“ s7

Fotoğraflar: domid.org

DuvarYazisi.Org