HomeManşetAlmanya

Almanya Genel Seçime hazırlanırken, can sıkıyor. Ali Şahverdi

Yaklaşık bir ay sonra 23 Şubat’ta yapılacak genel seçimlerde toplumun üçte biri ve en az gelire sahip olan en alttakiler, seçimlerde belirleyici olacak.

Yoksulların güvenini muhafazakâr Hristiyan Birlik partileri CDU/CSU ve Liberal FDP’nin kazanması, yaptıkları sosyal kısıtlamalar dikkate alınırsa zor gibi görünüyor.

Benzer bir sıkıntı Sosyal Demokrat parti SPD içinde de geçerli. 2005 yılında Gerhard Schröder, Olaf Scholz ve Frank-Walter Steinmeier „Agenda 2010“ Harz IV uygulaması ile iyi bir karneye sahip değiller. 1998 – 2005 yılları arasında SPD/ Bündnis 90 die Grünen koalisyonu vardı. Dolayısı ile Yeşiller’in de etkileme gücü oldukça zayıf.

Seçim çalışmalarına bütün hızı ile başlayan siyasi partiler, dar gelirlilerin oylarını kazanmak için onlardan daha kötü durumda olan mültecileri hedef göstererek, göçmen düşmanlığında yarışa girmiş durumdalar.

Bu yeni bir olgu olmamakla birlikte, her dönemde yeni bir kalite katılarak yapılmakta. Gerek eyalet gerekse genel seçimlerde göç ve göçmenler yoksullara, yoksulluğun sebebi olarak gösterilmekte, ayırımcı/ırkçı söylemler ve uygulamalar ile toplumun ortak bir gelecek için olası çabaları ciddi darbeler almakta.

Oysa göçmenler „sorun“ değil sorunu çözenler olarak bu ülkeye geldiler. Fakat toplumun en zayıf halkası olarak her dönemde yaşanan sorunların sebebi olarak gösterildiler.

Geçtiğimiz yıl Mannheim saldırısı ile başlayan Sollingen ve yıl sonunda Magdeburg Noel pazarı saldırılarında, saldırıyı düzenleyenlerin göçmen kökenli olması sebebiyle, güvenlik ve göçmenlerin yığınlarca geri gönderilmesi en önemli konu olarak işlendi. Sollingen saldırısından bir ay sonra (Eylül 2024) Almanya’nın bütün sınırlarında kontroller başladı. Hükümet ve muhalefet partileri, ana akım medya konuyu aylarca en önemli temel sorun olarak gündeme aldı.

Saldırganların bireysel suçu yaratılan siyasi atmosfer ile bütün göçmenleri zan altında bırakmakta.

Gündemi izleyen göçmenlerin çoğu, on yıllardır kendilerini anlatmalarından, yeniden yeniden kanıtlamaya çalışmaktan yorulduklarını “boğuluyoruz… nefes alamıyoruz….” biçiminde cümlelerle ifade ediyorlar.

Yıllardır „düzensiz göç “ başlığı altında mülteciler üzerinden sürdürülen tartışmalar burada on yıllardır yaşamını sürdüren, burada doğmuş göçmen kökenlileri de olumsuz etkilemektedir.

Sınırların kapatılması üçüncü güvenilir ülkeden gelen hiçbir mültecinin kabul edilmemesi, iltica yasasının sertleştirilmesi, kitlesel sınırdışı gibi söylemler hemen bütün partilerin programında yer almakta. Almanya İçin Alternatif AFD’nin oy patlaması yapmasını gören CDU/CSU, SPD/Yeşiller ve Sarah Wagenknecht İttifakı BSW dahil benzer söylemlere sahip.

AFD güçlendikçe kendilerini demokrat olarak niteleyen partilerde ciddi bir sağa kayışın yaşanıyor olması, aşırı sağcı AFD’yi daha da güçlendireceği tehlikesini ortaya çıkarıyor.

Almanya’da en alttakilerin oylarının kime gideceğini şimdiden tahmin etmek zor olsa da Amerikan seçimlerinde en alttakilerin ABD’in en zengin 400 kişisinden biri olan Donald Trump’ı seçmiş olması ve dünyanın en zengin adamı Elon Musk’ın die Welt am Sonntag gazetesine misafir makale yayınlayarak AFD’yi açıktan desteklemesi, seçmenleri etkilemek amacı taşıdığı açık.

Hür Demokrat parti FDP lideri Cristian Lindner birkaç ay önce „bize biraz Musk lazım“ demiş olsa da mesaj, hayranlık duyduğu Elon Musk’ı hiç etkilememiş olmalı ki o, AFD’ye açıktan desteğini açıkladı.

Almanya’nın en büyük/önemli medya kuruluşlarından Axel Springer’ın CEO’su Mathias Döpfner, 2021 seçimleri öncesi Bild gazetesi genel yayın yönetmenleri Başkanı Julian Reichelt’e „FDP’yi biraz şişirip güçlendirelim“ dediği basına yansımıştı. Musk’un makalesi ile önümüzdeki seçimlerde AFD’i şişirip güçlendirmeye karar vermiş olmalarına işaret olarak anlaşılabilir.

Yeşiller Partisi başbakan adayı Robert Habeck başbakan adayı olarak seçildikten hemen sonra hızını alamayıp Ukranya’ya Taurus’ların gönderilmesini savunmuştu. Yetmedi, haftalık “der Spiegel” dergisinin kendisi ile yaptığı röportajda da; ordunun güçlenmesi için milli gelirin yüzde %3,5’ nin savunmaya ayrılmasını dile getirdi.

Barış partisi Yeşiller’in kurucularından Petra Kelly ve Antje Vollmer partilerinin bugünkü durumunu görselerdi ne derlerdi acaba?

Bütün partiler, geçim sıkıntısı çeken insanların oylarını almak için vaatlerde bulunuyor. Oysa, on yıllardir sürdürdükleri neo-liberal politikalar ile, saglık,eğitim, alt yapı, konut ve diğer sorunların bu duruma gelmesine, halkın daha da yoksullaşmasına sebep olanlar bu güne kadar bu ülkeyi yöneten partilerdir. Halkın gerçek sorunlarına çözüm üreteceklerine, popülist söylemlerle, güvenlik korkusu yaratarak ve göçmenleri hedef göstererek ırkçı/faşist saldırılarının zeminini hazırlıyorlar.

Seçimlerde oy kullanma hakkına sahip yaklaşık yedi milyon göçmen kökenli seçmen var. Aynı zamanda yaklaşık 10 milyon göçmen kökenli Alman vatandaşı olmadığı için seçimlere katılamıyor.

Oy hakkına sahip göçmen kökenlilerin seçime katılımı ve hangi partileri seçecekleri seçim sonrasında incelemeye değer bir konu.

Uzun uzun partilerin programlarında ne yazdığını yazmaya gerek yok, isteyen zaten onlardan okuyabilir. Açık olan bir şey var o da savaş ve barış, göçmenler, ekonomi ve sosyal devletin küçültülmesi konularında partiler yarışıyor.

Almanya’da ortak yeni bir Demokratik Federal Cumhuriyet’e ihtiyaç var. Pastadan herkesin eşit pay alabildiği, kimsenin; renginden, dilinden, cinsiyetinden, inancından dolayı ayırımcılığa uğramadığı, insanların gelecek korkusu yaşamadığı yeni bir cumhuriyet.

Bu özlemi dile getiren bazı partiler olsa da bunların parlamentoya girme şansları oldukça zayıf. Popülizm dünya çapında olduğu gibi Almanya’da da revaçta. Yukarda bahsettiğimiz toplumun en fakirleri olan üçte bir gene uyanmayacak.

Acaba Amerika örneği burada da gerçekleşir mi? Görecegiz.

Yapay zeka ile Karl Marx’a bugünün sorunları üzerine röportaj yapılan bir makale okudum. Beğendiğim bir cümleyi sizinle paylaşmak istedim.

Marx: “zincirlerinizi satabilirsiniz ama onurunuza sahip çıkın