Güvenlik duvarı çatlarken

HomeManşet

Güvenlik duvarı çatlarken

Güvenlik duvarı çatlarken

Avusturya’da muhafazakar ÖVP’nin aşırı sağ parti FPÖ ile hükümet kurması, Almanya’da olmaz denilen gerçekleşir mi sorusu herkesi meşgul eden soru. Aşırı sağ ile işbirliğinin önünü açan Friedrich Merz CDU/CSU’ya karşı sokağa çıkan on binler “Bir daha asla”, “Güvenlik duvarı biziz” dediler. Zaman vicdan sahibi olan herkesin tavır koymasının zamanıdır.

Ali Şahverdi / Nürnberg

23 Şubat erken genel seçimlerine geri sayım başlarken, partiler arasında söylemler sertleşiyor. Psikolojik sorunu olan (Afganistan kökenli) birisinin Aschaffenburg’da park gezisi yapan çocuk yuvası çocuklarına bıçaklı saldırısı sonucu 2 yaşında bir çocuk ve saldırganı engellemeye çalışan bir kişinin hayatını kaybetmesi ülkeyi yasa boğdu. Seçim hazırlığında olan popülist partiler cinayet sonrası sahnede boy gösterdi. Aschaffenburg’da düzenlenen anma toplantısına AFD‘li Björn Höcke’nin katılması, katılımcıların tepkisine yol açtı.

Hıristiyan Demokrat Partisi CDU ve Hıristiyan Birlik Partisi CSU’nun başbakan adayı Friedrich Merz, olay sonrasında parlamentoya, kaçak göçün önlenmesi ve Almanya‘nın bütün sınır kontrollerinin sürekli hale gelmesi ve sınırda yakalananların derhal geri gönderilmesinin yanı sıra iç güvenlik konusunda sert önlemler içeren önergeyi parlamentoya sundu.

AUSCHWİTZ’İN 80. YILI VE ÇATLAYAN AFD GÜVENLİK DUVARI

Geçtiğimiz çarşamba günü, Hitler faşizminin bir milyondan fazla insanı katlettiği Auschwitz toplama kampındakilerin Sovyet Kızıl Ordusu tarafından kurtarılmasının 80. yılı sebebiyle, hayatını kaybedenler anısına Parlamento’da anma gerçekleşti. Hitler faşizminin zulmünden kaçamayan milyonlarca insan gaz odalarında ya da başka yöntemlerle can vermişlerdi. Kaçabilenler ülkelerini terk edip başka ülkelere sığınmak zorunda kalmışlardı. İroniye bakın ki aynı gün, anmadan hemen sonra mülteciler yasasının sertleştirilmesi konusundaki önerge sert tartışmalar sonunda oylamaya sunuldu ve CDU/CSU/FDP ve AfD’nin oyları ile kabul edildi. Oylama sonucu açıklandığında en çok sevinen AfD oldu.

GÜVENLİK DUVARI HARCI KARILIRKEN MALZEMEDEN ÇALMIŞLAR

Daha bundan bir ay önce, parlamento kürsüsünden, AfD’yi göstererek “bunların onayı ile kabul edilebilecek hiçbir önerge, hiçbir yasa önerisi sunulmamalıdır” diyen Friedrich Merz, sadece AfD ile çoğunluk sağlayacağını önceden bildiği halde önergeyi parlamentoya kendisi sundu. Bu gelişme, AfD ile birlikte hiçbir işbirliği yapmayız diyen CDU/CSU tutumundan vazgeçtiği biçiminde yorumlandı. Tepki gösteren kiliseler ve CDU üyesi tanınmış kişiler durumun kabul edilemeyeceğini açıkladı. Uzun bir süreden sonra açıklama yapan eski CDU’lu Başbakan Angela Merkel oylamaya tepki gösterdi. Holokost’ta hayatta kalanlara verilen devlet nişanını geri vereceklerini açıkladılar. CDU üyesi yazar Michel Friedman partisinden istifa edeceğini duyurdu. Parti içi yoğun tepkilere ve rakip partilerin eleştirilerine rağmen, geçtiğimiz cuma günü yasa önerisi oylamaya sunuldu. Oylamada, CDU/CSU/AfD/FDP ve BSW evet oyu kullanırken, CDU’dan bazı milletvekillerinin oy kullanmadıkları için yasa tasarısı reddedildi.

Friedrich Merz’in Trumpist çıkışı ile CDU/CSU 80‘li 90’lı yılların ruhuna geri dönüyor

Seçimlere kısa bir zaman kala Donald Trump gibi “ben gelirsem sınırlardan kimse kaçak geçemeyecek, geçenleri de geri göndereceğiz. İlticası reddedilmiş kişiler geri gönderilmek üzere hapishanelere konacak” biçimindeki açıklamalar ile AfD’nin elindeki kozu alabileceğini düşünüyor. “Önce Almanya” diyerek AfD’ye kaptırdığı milliyetçi oyları geri kazanmak istiyor. Zamanın Bayern eyalet Başbakanı Franz Josef Strauß, 80’li yıllarda aşırı sağcı partiler “cumhuriyetçiler” (die Republikaner) ve Alman Halk Birliği (DVU) eyalet parlamentolarına girmeyi başarınca “CDU ve CSU’nun sağında demokratik ve meşru hiçbir parti olamaz” demişti. Gerek Republikaner’lerin gerekse DVU gibi aşırı sağcı partilerle yabancılar politikasının sertleştirilmesi konusunda yarışa girmişlerdi.

Göçmenler politikası konusunda sert önlemlerle ilgili sıkça “demokrat” partilerin 90’lı yıllardaki ortak iradesine atıfta bulunarak, “bugün de sert önlemler konusunda birlikte hareket edersek aşırı sağın önüne geçebiliriz” biçiminde açıklamalar yapılmakta. Bu durumda kısa bir geçmiş yolculuğuna çıkmaya ihtiyaç var.

Almanya’da göçmen politikası açısından bakıldığında, bugün mülteciler üzerinden sürdürülen dışlayıcı ve kriminalize edici politikalar yeni bir olgu değil. Geçmişin devamı.

Neden geçmişin devamı olduğunu anlayabilmek için uzun bir tarih yolculuğuna çıkmak gerekir ki bu bir makaleye sığmaz. Merak edenler, www.duvaryazisi.org’da yayımladığımız göç dosyalarını inceleyebilir.

Burada sadece birkaç on yıl geriye, 1990’a kadar gittiğimizde yabancılar politikası ve iltica hakkı konusunda hükümetlerin yabancılar politikası mercek altına alındığında anlaşılabilecek bir durum ortaya çıkmaktadır.

BAŞARI OLARAK SUNULAN 90’LI YILLARDA NE OLMUŞTU?

Helmut Kohl başkanlığında kurulan CDU/CSU/FDP hükümeti, iltica hakkını garantiye alan Anayasa’nın 16. maddesini değiştirmek ve kısıtlamalar getirmek için bugün olduğu gibi ana tartışma konusu haline getirmişti. 90’lı yılların aşırı sağ partileri Republikaner ve DVU (Deutsche Volks Union), yaptıkları göçmen düşmanı propaganda sonucu 5 Nisan 1992’de yapılan Baden-Württemberg ve Schleswig-Holstein eyaletlerinde parlamentoya giren üçüncü büyük güç olmayı başarmışlardı. İktidar ve ırkçı sağ partilerin ve tabii ki basının yarattığı siyasi zemini fırsat bilen faşistler, Almanya’nın hemen bütün şehirlerinde saldırıya geçmişlerdi. Onlarca göçmen saldırılar sonucu hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralanmıştı.

Kohl hükümeti, anayasa değişikliği için gerekli olan parlamentonun üçte iki çoğunluğuna sahip değildi; Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) oyuna ihtiyacı vardı.

Sosyal Demokrat Parti (SPD), 14 Kasım 1992’de olağanüstü parti kongresinde hükümetin iltica yasasını değiştirme önerisine ilişkin kararı da görüşecekti.

Nazi Almanya’sında takibe uğrayan ve ülkelerini terk etmek zorunda kalanlardan olan sosyal demokratlar, yeni anayasa oluşturulurken iltica hakkının garantiye alınmasını özellikle istemişlerdi.

Anayasanın 16. maddesi 6 Mayıs 1949’da Parlamento Konseyi’nin 3 ret oyu çoğunluk kararı ile anayasaya “politik sebeplerle takibe uğrayanlar iltica hakkına sahiptir” biçiminde yazılır. Carlo Schmid (SPD) ve Hermann von Mangoldt (CDU) iltica hakkının Anayasa’da garantiye alınmasını birlikte savunmuşlardı.

İltica hakkını garantiye alan 16. maddenin değiştirilmesine karşı PRO ASYL’ın başlattığı imza kampanyasında, aralarında Herbert Grönemeyer, Günter Grass, Wolfgang Niedecken, Dr. Jürgen Habermas’ın da bulunduğu yüz bin imza toplanmıştı.

Bonn’da gerçekleşen SPD parti kongresi salonu önünde yapılan mitinge yüz bin kişi katıldı. Amaç, SPD’nin yasa değişikliğine onay vermesini önlemekti. Fakat kongrede SPD, yasa değişikliğine evet diyeceği kararını aldı. SPD üyesi ünlü yazar Günter Grass, partinin bu kararından dolayı üyelikten çıktı.

Parlamento, 26 Mayıs 1993’te Anayasa’nın 16. maddesini değiştireceği gün on binlerce gösterici yolları kapatarak milletvekillerinin parlamentoya girişlerini engelledi. Engellemeler sonucu vekillerin bir kısmı hava yolu ile, bir kısmı nehir yolu ile ancak parlamentoya girebilmişti ve oturum geç başlamıştı. 26 Mayıs 1993’te Anayasa’nın 16. maddesi, 14 saat süren oturumdan sonra SPD’nin de oyları ile değiştirildi, içi boşaltıldı.

Yasa değişikliği kararından üç gün sonra (29 Mayıs 1993) Solingen’de Türkiyelilerin oturduğu bir ev kundaklandı. Ateşe verilen evde, Gülseren İnce, Hatice Genç, Gülistan Öztürk, Hülya Genç, Saime Genç yanarak can verdiler.

GÖÇMENLERE KARŞI SÜREN DÜŞMANLIK TOPLUMU BÖLMEYİ HEDEFLİYOR

Yaşanan ekonomik kriz, sağlık sistemi, eğitim, alt yapı, dijitalleşme gibi temel konularda bugüne kadar gelen hükümetlerin ihmal ettiği konular asıl tartışma konular olması gerekirken, en savunmasız, zayıf halka olan mülteciler ana konu olarak gündeme oturmuş durumda.

CDU/ CSU yaptığı bu hamle ile seçim sonrasında olası koalisyon görüşmesi havasını da zehirlemiş durumda.

Avusturya’da muhafazakar ÖVP’nin aşırı sağ parti FPÖ ile hükümet kurması, Almanya’da olmaz denilen gerçekleşir mi sorusu herkesi meşgul eden soru.

Aşırı sağ ile işbirliğinin önünü açan Friedrich Merz CDU/CSU’ya karşı sokağa çıkan on binler “Bir daha asla”, “Güvenlik duvarı biziz” dediler.

Zaman vicdan sahibi olan herkesin tavır koymasının zamanıdır.

Yarın çok geç olabilir.

(Duvaryazisi.org yazarlarından arkadaşımız Ali’nin BirGün Avrupa sitesinde çıkan yazısını burda da yayınlıyoruz.)