23 Şubat 2025: Almanya’da seçimler
(Duyduğunuz çakalların ulumasıdır, N.Hikmet)
Giriş
Bir çok sorunun derinleştiği bir dönemde Almanya 23 Şubat 2025‘de erken seçime gidiyor. 2021‘de hükümete gelen SPD, Yeşiller ve FDP koalisyonu, 2025 bütçe görüşmelerinde anlaşamayınca kuruluşundan üç sene sonra bitme noktasına geldi. Mevcut koşullarda maalesef daha katı, daha kısıtlayıcı, daha antidemokratik, daha tutucu, daha sağcı ve daha ırkçı bir iktadarın onü açılmış oldu.
Bu noktaya nasıl gelindi?
-
Birincisi, SPD ve Yeşiller isimlerinin ve sergiledikleri resmin aksine sağın politikalarını uygulamakla seçmenlerinin güvenini ve dolayısıyla da oyunu kabettiler. Sol parti de savaşlar, NATO ve Ortadoğu politikaları konusunda sergilediği tutarsızlıktan dolayı bölündü ve %5 barajını aşamayacak noktaya geldi. Fakat son günlerde yapılan anketlere göre %5’lik barajı rahatlıkla aşacak gibi görünüyor. Yeni kurulan BSW ise barışı savunma noktasında daha net bir çizgiyi savunurken, göç ve mülteciler konusunda ırkçı bir tutum belirlemiş durumda. CDU’nın parlamentoya sunduğu ‘göçü sınırlandırma yasasını’ da AfD ve FDP ile beraber destekledi.
-
İkincisi, bütün burjuva partileri ve medyanın koro halinde estirdikleri düşmancı, ırkçı ve savaş yanlısı bir atmosferde nemalanan ancak sağcı ve faşist partiler olabilir. Yani CDU/CSU ve AfD.
Sonuç itibariyle seçmen kabaca şöyle ikili bir tabloyla karşı karşıya:
-
Bir tarafta sol cennah’ta duruyormuş gibi görünen oportünist burjuva partileri (SPD, Yeşiller, BSW) ve Ukrayna savaşı ve Gaze’daki soykırım konusunda pasif duruşu ile Sol Parti duruyor.
-
Öbür tarafta ise sermayenin çıkarlarını antisosyal, otoriter, baskı ve gerekirse savaş yoluyla korumaya soyunan sağcı, ırkçı ve faşist partiler (FDP, CDU/CSU, BSW ve AFD) duruyor.
Olası seçim sonuçları ve koalisyonlar
23 partinin katılacağı Almanya erken seçimlerinde sağcı/ırkçı CDU/CSU’nun oynalarını 2021‘e kıyasla yaklaşık %5 artırarak %30‘la birinci, ırkçı-faşist AfD’nin ise oylarını %10 artırarak %20 ile ikinci parti olmaları bekleniyor. Böylesi bir sonuçla CDU/CSU’nun önderliğinde bir koalisyon hükümetinin kurulmasına kesin gözle bakılıyor. Büyük bir olasılıkla SPD ile büyük koalisyon kurulacak. Fakat pek istikrarlı bir hükümet olmayacak. CDU’nun şansölye adayı (Kanzlerkandidat) Merz’in başkanlığında oluşacak bir hükümet hayra alamet olmayacağı çok açık ve net. Sermayenin çıkarlarını önceleyen, sosyal hakları bıdayan, savaşı kışkırtan ve askeri bütçesiyi artıracak olan, göçmen ve mültecileri bütün sorunların anası olarak gören bir hükümete karşı kendimizi şimdiden hazırlamamız şart. CDU bu sefer olmasa da bir sonraki seçimlerde – eğer yine bu sefer alacakları kadar oy almaları söz konusu olursa – AfD ile koalisyon kurmaktan çekinmeyeceklerinin sinyallerini şimdiden görmekteyiz.
Almanya’da neler oluyor?
Batı kapitalist dünyasının en güçlü ülkelerinden biri olan Almanya’daki gelişmeleri ve 23 Şubat 2025‘de yapılacak erken seçim öncesi atmosferi daha iyi anlamak için biraz yakın geçmişe bakmak ve dünya genelindeki çerçevi göz önünde bulundurmakta fayda var.
2021 sonunda ‚ilerici‘ sıfatıyla iktidara gelen SPD-Yeşiller ve FDP koalisyonu Ukrayna savaşının başlamasıyla beraber başbakan Scholz’un ilan ettiği „Zeitenwende“ (dönüm noktası) ile bir çırpıda 100 Milyar Avro orduya ayırdı. Yıllardır Rusya’dan aldığı ucuz gazdan vaz geçip ABD’den iki kat daha pahalı ve çevreye zarar veren Fracking gazı satın almaya başladı. Rus gazının nakli için milyarlar harcanıp örülen Nordstream II gaz boru hattı ise emarelere göre Rusya karşıtı güçler tarafından bombalanmış olduğunu gösteriyor.
Tarım ve gaz darboğazından ötürü enflasyon arttı ve pahalılık başını aldı gitti. Almanya’nın ekonomisi ciddi bir biçimde durgunluktan gerilemeye geçiyor.
Krizler
Son yıllarda Almanya’da da sosyo-ekonomik sorunların giderek derinleşip kriz haline geldiği, gündelik hayatımızda da rahatlıkla gözlemlenen bir gerçeklik oldu. Toplumda geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı, hoşnutsuzluk ve agresif bir atmosfer daha belirgin bir şekilde boy gösteriyor.
Corona kriziyle hareket alanı daraltılan toplum bir çok yasaklarla ablukaya alınıp itaatkarlığa tabii tutuldu. Daha bu süreç tamamen aşılmamış iken Ukrayna savaşı patlak verdi. Enflasyon ve pahalılık görülmemiş bir düzeye yükseldi. Artık durdurulması güç görenen küresel ısınma ise bütün yakıcılıyla ortada duruyor.
Alman ekonomisi:
IMF 2025 yılı için Alman gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH) yüzde 0,3 artacağını söylüyor. Aynı IMF 2024 için geçen yılın başında yüzde 0,5 oranında bir artış öngürmüştü, ama gerçekte ise eksi yüzde 0,2’de düştü.i
Alman hükümetin ekonomi uzmanları Mayıs 2024’de 2025 yılı için yüzde 0,9’lik bir büyüme öngörürlerken, güncel hesaplara göre yüzde 0,4’de kalacağını söylüyorlar. Alman ekonomisin frenlenmesi konjünktürel ve yapısal nedenlere bağlanıyor. 2024 yılında kaydedilen sanayi üretim potansiyeli 5 sene önce yapılan tahminin en az yüzde 5 altında kaldığı tespit edildi.ii
II. Dünya Savaş’ından sonra yönünü hep ABD’ye çevirmiş olan Almanya, Şubat 2022’de başlayan Ukrayna Savaşı’nı destekleyerek benimsediği militarist bir çizgiyle tamamen ABD’nin dümenine girdi. Barış ve çevre hareketinden çıkan Yeşiller, alenen sergiledikleri ABD uşaklığıyla alternatif muhalif potansiyelin azımsanmayacak bir kesimini düzen içinde eritmişlerdir.
Partilerin sosyal programları kimin lehine kimin aleyhine?
Mannheim’lı Leibniz-Enstitüsü’nün (ZEW) Ocak 2025’da yayınladığı bir araştırmaya göre, CDU/CSU, FDP ve AfD’nin seçim programlarında yer alan vergi reformlarından en çok yüksek gelirli haneler faydalanacaklar. Yıllık brüt geliri 180.000 Avro olan iki çocuklu bir çift, AfD sayesinde 19.190 Avro, FDP sayesinde 11.990 Avro ve CDU/CSU sayesinde ise 5.840 Avro mali kazanç elde edecektir. SPD’nin programıyla bile bu ailenin eline 2.200 Avro, Yeşiller için ise 100 Avro daha fazla geçecektir. BSW programı ile her şey değişmeden kalacaktır. Sadece Sol Parti’nin programı bu ailenin gelirini yaklaşık 800 avro azaltacaktır.
ZEW hesaplamasına göre, iki çocuklu ve düşük gelirli bir çift, Sol Parti veya BSW’nin seçim programlarının uygulanması halinde mali açıdan daha iyi durumda olacaklar. Yıllık brüt geliri 40.000 Avro olan bu aileye Sol Parti 6.150 Avro, BSW ise 1.010 Avro daha fazla gelir sağlayacağı söyleniyor. Ancak ZEW’e göre FDP ya da AfD’nin seçim programlarının uygulanması halinde bu ailenin eline daha da az para geçecektir. AfD için bu miktar yılda 440 avro, FDP için ise 1.520 avro daha az olacaktır.iii
Yoksulluk:
Alman Ekonomi Enstitütüsü Almanya nüfusunun en az dörtten birinin (yani 20 milyonu) aylık geliriyle geçinemediğini tespit etti. 2023’de reel iş ücreti 2019 yılındaki düzeye düştü.
Ayrıca “yoksulluk riski” emekliler için yüzde 18,7, tek ebeveynler için yüzde 41 ve üç ya da daha fazla çocuklu aileler için yüzde 30,1’dir. Bu da çocuklu hanelerin neredeyse üçte birinin yoksul olduğu anlamına gelmektedir. 2023 verilerine göre Almanya’da yaklaşık 12 Milyon çocuklu aile vardı. Bunun üçte biri de 4 Milyon eder. Resmi veriler, 2023 yılında toplam 17,7 milyon kişinin (nüfusun yüzde 21,2’si) yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olduğunu göstermektedir.iv
Pahalılık:
Besin ürünleri Ocak 2020 ile Mayıs 2024 arasında ortalama üçte bir oranında pahalanda. Şekerin fiyatı bu dönemde yüzde 80 artarken, un, diğer tahıl ürünleri ve patates yaklaşık yüzde 50 arttı. Ekmek 2020’nin başına göre üçte bir, tam yağlı süt neredeyse yüzde 28, kahve ise yaklaşık yüzde 20 daha pahalı oldu.v
Konut sıkıntısı ve artan kiralar
Dağılan SPD/Yeşiller ve FDP koalisyonu hükümet programlarında yılda 400.000 daire yapacaklarını belirlemişlerdi. 2024 yılında bu rakamın yarısını bile yerine getiremediler. Sosyal konutların sayısı giderek düşerken ve uygun fiyatlı eski daireler aşırı pahalı mülklere veya tatil dairelerine dönüştürülürken, artık sadece büyük şehirlerde değil, düşük ve orta gelirli insanlar için de daire sıkıntısı yaşanmaktadır.
Alman Ekonomi Araştırma Enstitüsü (DIW) tarafından yapılan bir araştırmanın da gösterdiği gibi, bu politikanın bir sonucu olarak kiralar sürekli yükseliyor. DIW’in 18 Aralık 2024 tarihli raporuna göre, 2024 yılında kiralar ortalama yüzde 4 oranında artarken, net kiralar 2010 yılından bu yana ortalama yüzde 64 oranında yükselmiştir. vi
Geri dönüşü imkansız iklim değişim noktasına ramak kaldı
Avrupa Orta Menzilli Hava Tahminleri Merkezi’nin iklim departmanı sözcüsü Samantha Burgess Ocak 2025’de »Copernicus«-araştırmasını kamuoyuna açıklarken şunları söyledi: “Şu anda Paris Anlaşması’nda belirlenen 1,5 sıcaklık derecesini aşmanın eşiğindeyiz.vii
ABD’de tektar iktidara gelen Cumhuriyetçi Trump başta olmak üzere dünyanın bir çok yerinde güçlenen sağcı partiler ise fosi̇l yakıttan vaz geçmeyeceklerini ilan ediyorlar. 20 Ocak’da iktidarı devralan Trump yemin töreninden hemen sonra iklimsel ısınmanın 1,5 dereceyi aşmaması gerektiğini temmeni eden Paris anlaşmasından tekrar çıkacağını açıkladı. Sermaye ve onun çıkarını savunan partilerin tek dertleri kar yapmak olduğu için doğanın tahrip edilmesi ve dünyayı bir iklim felaketine süreklemesi umarlarında bile değil. Almanya’da çevre bilinci ortalamanın üstünde olsa da Yeşiller, tutarsız, çelişkili ve yanlış politikaları nedeniyle fazla ciddiye alınmaz oluyorlar. Somutlaştıracak olursak, şu örnekleri sayabiliriz: 1) RWE enerji şirketinin kömür çıkarabilmesi için Lützerath köyü ve ormanlarını yıktıran Yeşillerin de içinde yer aldığı hükümet oldu. Ocak 2023’de 35.000 insanın katıldığı protesto eylemleri şiddetle bastırıldı; 2) Bir tarafta bisiklet yolları yapılırken öbür tarafta araba sanayisi teşvik edilmekte; 3) Yenilenebilinir enerji daha güçlü bir şekilde teşvik edilmesi gerekirken fosil yakıtların durdurulması çok ilerilere atılıyor; 4) iklim değişimine sivil itaatsizlik gösteren ‘Letzte Generation’ (son kuşak) hareketi terörize ediliyor. vs.
Hızlı adımlarla soğuk savaştan sıcak savaşa doğru
1990‘da soğuk savaş döneminin bitmesiyle alternatifsiz kaldığını ve dünyayı istediği gibi yönetebileceğini sanan batılı kapitalist-emperyalist kamp, yapısı gereği kaçınılmaz olarak ürettiği krizleri adil bir biçimde çözmek yerine, dünyayı ve toplumları yeni kaoslara, ötekileştirmelere, ırkçılığa, ekonomik krizlere, savaşlara ve giderek faşizme sürüklediğini son 35 yılda görmekteyiz.
ABD önderliğindeki batılı kapitalist-emperyalist ülkeler kendilerini dünyanın tek meşru ve demokratik gücüymüş gibi lanse edip en adi suçlarını ve en anti-demokratik uygulamalarını pişkin bir şekilde meşru göstermeye çalışmaktalar. Başkalarına insan hakları dersi veren batılı ülkeler, özellikle de Almanya, İsrailin Gaze’deki soykırımını utanmadan destekliyorlar. ‘Üstün kültür’ şampiyonu Avrupa sınırlarında, özellikle de Akdenizde her sene on binlerce insan ölüyor.
ABD, Trump’ın başa gelmesiyle emperyalist emellerini alenen ilan ediyor. Demokrasi, başka ülkerin sınır ve bağımsızlığını tanıma, uluslararası hukuk vs. gibi ilkeleri hiçe sayarak küstahça baskı ve müdahalelerde bulunabiliyor. Bu geçmişte de böyleydi, ama fazla tepki almamak için daha kamufle edilerek yapılırdı. Sağ olsun Trump, kapitalizmin ve emperyalizmin, çıkarı uğruna her türlü ahlaksızlığı yapacağını ve şiddete baş vuracağını en çıplak haliyle gösteriyor. Bazı güncel örnekleri şöyle sıralayabiliriz: Meksika, Panama, Grönland ve Gazze’ye ilhak emelleri.
Almanya’da savaş kışkırtıcılığı, militarizm ve silahlanma
ABD önderliğindeki NATO, dünyanın tek polisi olma rolünü dünyaya dayatmaya devam ediyor. Rakip gördüğü güçleri etkisiz hale getirmek için gerektiğinde süregelen savaşlardan daha da kapsamlısını (3. dünya savaşı?) başarıyla sürdürebilir donanımda olabilmek için yoğun çabalarda bulunmakta. Başarılı olmanın garantörü yalnızca askeri araç ve gereçler değil, aynı zamanda toplumların da rahatlıkla seferber edilir hale getirilmesi gerekiyor. Kendi toplumlarını hizaya getirip istedikleri gibi yönlendirebilmek için, Rusya’nın yayılmacı emellere sahip olduğu, yani Rusya’nın kaçınılmaz olarak Avrupa’ya saldırıçağı propagandası gece gündüz yapılmakta. Avrupa’nın, dolayısıyla da Almanya’nın saldırya uğrayacağı kesin gözle bakıldığı için, daha doğrusu böyle tek taraflı propaganda pompalandığı için, topluma savaşa hazır olma anlayışı aşılanmaktadır.
Alman ordusunun 2024 tarihli stratejik planında Rusya’nın yakın zamanda Avrupa’ya saldıracağı tespiti yapılmakta. Savunma Bakanı Pistorius Haziran 2024’de yapılan bir meclis toplantısında Ukrayna’nın silahlandırılmasını savunurken, Rusya’nın NATO için de bir tehlike oluşturduğunu iddia ederek Almanya’nın 2029’a kadar savaşabilir bir durumda olmasını gerektiğini ileri sürdü.viii
9 Kasım 2023 tarihli yeni savunma politikası kılavuzunda yer alan “bir eylem düsturu olarak savaş kabiliyeti” (kriegstüchtig) sloganı açık bir dille ifade edilmektedir. Almanya artık savaşta olduğunu veya en azından öylesi bir havayı sürekli dillendirmektedir. Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock (Yeşiller) Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde bunu en açık bir şekilde ifade etti: “Birbirimize karşı değil, Rusya’ya karşı savaşıyoruz.”.ix
2011 yılında kaldırılan askerlik çok yakın bir zamanda tekrar zorunlu hale getirilecek. Ukrayna’ya en çok askeri yardımı yapan ülkerlerden biri Almanya. İsrail’in filistinlilere karşı sürdürdüğü soykırımı maddi ve manevi olarak kayıtsız şartsız destekleyen yine Almanya.
Almanya 2024 yılında 72 Milyar Avro savunma için harcadı, 2025 yılında da ise 75,25 Milyar Avro savunma için harcanacak. Savunma harcamaları nedense hep gayri safi yurtiçi hasılasına (GSYH) oranla veriliyor. Mesala: 2024 yılında 72 Milyar Avro GSYH’nin yüzde 2,5 ediyordu ama bütçenin ise yüzde 14,4 ediyor. 2025 yılı için planlanan 75,25 Milyar Avro ise bütçenin yüzde 14,73 ediyor.x
ABD’nin yeni başbakanı Trump, NATO ülkelerinin silahlanmaya ayıracakları oranı yüzde 2’den yüzde 5’e yükseltmeleri gerektiğini isterken, alman partileri bu rakamı şimdilik biraz fazla buluyorlarmış gibi yapsalar da, militarizme ayrılacak bütçeyi iki kat artırmaya dünden razılar.xi
Almanya Ukrayna savaşını körüklemek için toplamda 28 milyar Avro askeri yardımda bulundu veya önümüzdeki yıllar için ayırdı.xii
İktidarın savaş çığırtkanlığından en çok faydalanan ise tabii ki silah sanayisi. Bunların başında ise en büyük alman silah şirketi Rheinmetall 2024 yılında karını neredeyse iki katına yükselti. Olaf Scholz’un Şubat 2022’de yaptığı ‚dömüm noktası’ (Zeitenwende) konuşmasından bu yana Rheinmetall hisselerinin değeri neredeyse üç katına çıktı! Rheinmetall önümüzdeki birkaç yıl içinde federal hükümetin 100 milyar avroluk özel borcundan 38 milyar avro almayı bekliyor.xiii
Batı dünyasında çatlaklıklar
Ocak 2025’de göreve başlayan Trump, orman kanunu anlayışıyla hareket edeceğini (‘first amerika’, güçlünün istediğini alması olarak da tanımlayabiliriz) dünyaya küstahça ilan ediyor. Almanya’yı yakından ilgilendiren şaşırtıcı girişim ve söylemlerinden bazılarını ise şöyle:
1) Ukrayna savaşını Rusya ile yapmaya başladığı görüşmelerle Rusyanın galibiyetini kabul etme şeklinde sonlandıracağını planlaması başta Almanya olmak üzere Avrupa’ya bir tokat şoku etkisi yarattı. Çok da iyi oldu. Düne kadar ABD’nin sözünden çıkmayan Panatlantikçiler ne diyeceklerini şaşırdılar. Düne kadar ‘Putinle görüşmek imkansız, savaşa devam’ diyenler, şimdi Trump’ın diktasına boyun eğmek durumunda kalacaklar: Rusya’nın askeri kontrolündeki toprakları alması, Rusya’ya karşı uygulanan emabargoların kalkması, Ukrayna’nın NATO’ya üye edilmemesi, Ukrayna ve Rusya arasındaki yeni sınırın ise Avrupa tarafından korunması öngörülmektedir. Tabii ABD de Selensky’nin itirazlarına kulak asmadan Ukrayna’nın yer altı kaynaklarını kendi kontrolü altına almayı amaçlıyor. Sıcak gelişmeleri yakın zamanda göreceğiz.
2) Yine yıllardır AfD’nin Rusya tarafından desteklendiğine, Rusya’nın Almanya seçimlerine dışardan müdahele ettiğine dair propagandalar, Trump’ın vekili Vance’in ve Elon Musk’un alenen ilan ettikleri AfD desteği devede kulak kaldı.
Fikir özgürlüğü rafa kaladırılıyor, muhalifler itibarsızlaştırılıyor
Toplum genelinin aleyhine uygulanan bu politikaların neticede benimsenmesi için çok derin ve kapsamlı algı operasyonları devreye sokulmaktadır. Savaşa karşı olanlar ‘Putin sever’, İsrailin soykırımına karşı gelenler ise ‘Hamas severi ve Antisemit’ ilan edilip bastırılmaları meşru kılınmaya çalışılmaktadır. Göçmenler ve mültecilerle eşit haklar temelinde ortak bir yaşamdan yana olanlar da ya saf ya da terör tehlikesini göz ardı etmekle itham edilmektedirler. Bir tarafta kamuyona insanlık suçu bir savaş benimsettiriliyor, öbür tarafta ise soykırımı protesto edenler kriminalize ediliyor, itibarsızlaştırılıyor ve şiddetle bastırılıyor. Son gelinen aşamada Berlin’de yapılan Filistinle dayanışma yürüyüşlerinde arapça konuşma, slogan atma ve müzik çalma yasaklanır hale geldi. Birleşmiş Milletlerin Orta Doğu Özel Rapor Görevlisi Francesca Albanese’in Alman üniversitelerinde filistin soykırımı hakkında konuşması yasaklandı.
Irkçılık
Son zamanlarda yoğun bir şekilde karşı karşıya kaldığımız algı operasyonlarından biri de göçmen ve mültecilerin sürekli bir güvenlik sorunu ve ekonomik yük olarak gösterilip onlara reva görülen ırkçı yasa ve uygulamaların meşru kılınmasıdır. Herhangi bir mültecinin ve göçmenin işlediği bir suç medyada haftalarca işlenip, göçmenler ve mülteciler toptan ekonomik yük, suçlu ve güvensizliğin kaynağı ilan edilip hedef gösterilmektedirler. Federal Parlamentoda yer alan bütün partiler – solparti hariç – mülteciler ve göçmenler aleyhine güdülecek politikalar ve kısıtlamalar konusunda yarışa girmiş durumdalar. Magdeburg, Solingen, Aschaffenburg ve en son Münih olaylarından sonra, AfD’ye karşı olduklarını iddia eden sözde demokrat partiler (CDU/CSU, SPD, Yeşiller, FDP, BSW) AfD’nin ırkçı söylemlerini adım adım üstlenip yasalarla yürülüğe soktular. Her gün onlarca şiddet olayı ve cinayetler yaşanırken, bir mültecinin işlediği bir vaka cımbızla öne çıkarılarak medyanın ve siyasetin gündemine oturtulmaktadır. Yıllardır yaşanan binlerce ırkçı saldırı ve yüzlerce faşist cinayetler ve Avrupa sınırlarında can veren binlerce mültecinin ölümü tekil olaylar olarak gösterilip hasır altı edilmektedir. Avrupa hem göçe neden olmakla hem de göç edenlerin ölümenden sorumlu olmakla insanlık suçu işlemektedir. Hem göç esnasında hem de ülke içinde göçmen ve mültecilerin yaşam güvencesi hiçe sayılmaktadır.
Yükselen sağcı vakalar ve şiddet
2023’ün ilk yarısında, 2022’nin ilk yarısına kıyasla üç kat daha fazla sayıda sağcı gösteri düzenlendi ve bunların çoğu göç karşıtı temalardı. (Human Right Watch). xiv
Bağımsız Federal Ayrımcılıkla Mücadele Kurumu, 2022 yılında 8.827 tavsiye talebi aldığını, bunun 2021’e kıyasla yüzde 14, 2019’a kıyasla ise yüzde 50 artış gösterdiğini belirtti. Tüm şikayetlerin yüzde 43’ü ırk ayrımcılığıyla ilgiliydi.xv
Polisin verilerine göre 2023 yılında 28.945 sağcı motifli suç işlenmiştir (2022: 23.493). Bu da bir önceki yıla nazaran yüzde 23,21’lik bir artışa tekabül etmektedir. Sağcı şiddet suçları yüzde 8,55 oranında artmıştır: Vaka sayısı 2022’de 1.170 iken 2023’te 1.270’e yükselmiştir.xvi
Avrupa’da aşırı sağın güçlenmesi
Son yıllarda yoğunlaşan krizlerle beraber sağ, ırkçı ve faşist akımların etki ve oy potansiyelleri belirgin bir şekilde artıyor. Özellikle Avrupa’nın bir çok ülkesinde ya iktidarda yer almaktalar ya da iktidara aday olma gücüne sahipler. Buna en bariz örnek ülkeler şunlar: Macaristan, Polanya, İtalya, İspanya, Hollanda, İsveç, Finlandiya, Avusturya, Almanya ve Belçika. Fransa’da aşırı sağcı Le Pen son parlamento seçimlerinde oylarını arttırmış olsa da Antifaşistlerin Halk Cephesi daha çok oy alarak parlamentoda en güçlü grub oldu. Buna rağmen Cumhur Başbakan Macron hükümeti Halk Cephesine kurdurtmadı. Avusturya’da ise tutucu VPÖ Sosyal Demoklarla koalisyon oluşturamayınca aşırı sağcı FPÖ ile koalisyonu görüşmeleri yaptı. Fakat anlaşamadılar.
2023/2024: Avrupa’da güçlenen aşırı sağ partiler:xvii
-
Almanya: AfD %20’lerde (2025)
-
Macaristan: Fidesz ve KDNP ortaklığı %54,
-
Polanya: PIS %35, artık iktidarda değil
-
Fransa: RN (Rassemblement National) (%33)
-
Avusturya: FPÖ %29 (2025: koalisyon görüşmeleri sonuçsuz kaldı)
-
İtalya: Fdl (Meloni): %26, (2022“den beri iktidar ortağı)
-
Hollanda: PVV %24 (Wilders, 2023 sonu, azınlık hükümetin ortağı)
-
İsveç: SD %21 (2022’den beri azınlık hukümetini destekliyor)
-
Finlandiya: İktidarın ortağı
-
İngiltere: UK Reform-Partei ilk defa %14‘la parlamentoya girebildi.
Kara tablo karşısında duruş
Toplumun büyük bir kesimi kine, ayrımcılığa, sosyal kısıtlamalara ve savaşlara razı olmasa da, maalesef karşı çıkabilme örgütlülüğüne sahip değildir. CDU’nun AfD’yi müttefik bir güç olarak kabul edip parlamentoda yasalar çıkarma girişimlerine tepki olarak Almanya’nın her yerinde yine 100 binler sokarlarda faşizmi kınasalar da, diğer burjuva partilerinin ırkçı ve savaş yanlası politikalarını eleştirmedikleri sürece, burjuva partilerini aklamış olurlar. Sırf AfD’yi kınamakla ‘demokrasi’ savunulamaz.
Şimdiye kadar – gelişmeler gerçekten iç açıcı olmadığı için – daha çok kara bir tablo çizildi. Ama her olumsuz gelişme ve hareketlerin karşısında umut verecek gelişmeler ve güçler de vardır. Bize düşen ise umudu ve alternatifi yeşertmek ve güçlendirmek olmalıdır.
Bir kere toplum topyekün aptal ve koyun gibi güdülebilinecek bir kalabalık değildir. Vahim gelişmelere –örgütsiz olduğu için- büyük bir oranda sessiz kalsa da, dayatılan politikaları benimsemeyen ve itiraz eden küçümsenmeyecek bir potansiyel de var. Toplumun büyük bir kesimi sosyal-kültürel-bilim eğitim ve sağlık alanlarında yapılan kısıtlamalara onay verecek değildir.
INSA’nın Ağustos 2024’de savaş ve barış ile ilgili yaptığı bir ankete göre toplumun çoğunluğu savaşa karşı bir tutum içinde: Yüzde 68 % barış görüşmelerinden yana, yüzde 65 ateşkesten yana.xviii
Siyaset yalnız parlamentoda yapılmıyor. Parlamento dışı alanda da bağımsız düşünüp hareket edebilen muhalif güçler her zaman vardı ve de var olacaktır.
Söz konusu göçmeler ve mülteciler olunca, demokrasi ve insan hakları askıya alınıyor. Almanya’da 10 milyon insanın (seçim yaşında olanların yüzde 14’ü) on yıllardır vergi ödemek gibi sorumluluklarını yerine getirdikleri halde seçme ve seçilme hakkına sahip olmamasının neredeyse hiç bir yerde konu edilmemesi Almanya’da antidemokratik bir durumun içselleştirildiğini göstermektedir. Seçme ve seçilme hakkına sahip olsun-olmasın göçmenler ve mülteciler antidemokratik uygulamalara, eşitsizliğe ve ırkçılığa karşı verilecek mücadelenin önemli bir bileşeni olabilme potansiyeline sahip bir kitledir.
Ocak 2025 başında 15 bin antifaşist AfD’nin seçim kongresini polisin koruması nedeniyle engelliyemediyse de, iki-üç saat gecikmesine neden olabildi. Irkçılığa ve faşizme karşı küçüksenmiyecek oranda bir sokak gücünün olduğunu unutmamalıyız. Seçim gününe az kala yapılan bir ankete göre 18 yaş altındakiler (yani seçim hakkı henüz olmayanlar) arasında yüzde 20,84 oy oranı ile en güçlü parti Sol Parti. Yani gelecek seçimlerde Sol Partiye oy verecek büyük bir seçmen kitlesinin var olduğu ortaya çıkmış oldu. Bu da genel anlamda düzene karşı geniş bir muhalefet potansiyelinin olduğuna işarettir.
Bütün muhalif kesimler yaşamın her alanında (mahalle, iş yeri, okul, …) yoksulluğa, savaşa, ırkcılığa ve faşizme karşı inisiyatifler ve örgütlenmeler geliştirip ortak bir harekette buluşmalı. Fransa’da bütün sol ve antifaşist güçlerin bir Halk Cephesi oluşturarak yapılan son seçimlerde en güçlü grup olmaları buna güzel bir örnektir. Fakat mevcut sisteme karşı alternatif bir toplum projesi ise parlamento dışında yaşamın her alanında toplumsal sorunları halkla beraber çözmeyi gündemine alan bir mücadeleyle geliştirilebilir. Göçmen ve mülteciler de böylesi bir hareketin önemli bir bileşeni olabilmelidir.
Göçmen ve mültecileri kapsayan siyasal bir mücadelede, kısa ve orta vadeli hedeflerin başlıları şöyle sıralanabilir:
-
Ayrımcılık yerine eşit haklar ve dayanışma temelinde ortak yaşam
-
Irkçılık ve faşizme karşı her yerde mücadele
-
Herkese seçme ve seçilme hakkı
-
Göç ve iltica bir insan hakkıdır
-
Mültecilere insanca yaşam hakkı tanınmalıdır
-
Yurt dışı edilmeler durdurulmalıdır
-
Avrupa sınırlarında insanlık suçu son bulmalıdır
-
Yoksulluk yerine herkese sosyal refah
-
Savaş değil barış hemen şimdi
-
Silahlanmaya ödenen paralar sosyal hizmete, sağlığa, eğitime ve kültüre ayrılmalıdır
-
Soykırımlara yapılan destekler durdurulmalıdır
-
Savaş ve soykırıma karşı protestolar meşrudur ve bastırılamaz
-
Fikir ve basın özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazısıdır.
Garip Bali, Şubat 2025, Berlin
xvAntidiskriminierungsstelle – Aktuelle Meldungen – Jahresbericht der Unabhängigen Bundesbeauftragten für Antidiskriminierung

