Almanya Polis Devletine Doğru – Hasan Özata

HomeManşetAlmanya

Almanya Polis Devletine Doğru – Hasan Özata

Almanya Polis Devletine Doğru

İnsan onur ve haysiyeti dokunulmazdır. Tüm devlet erki ona saygı göstermek ve onu korumakla yükümlüdür.”

Herkes, yaşam ve beden bütünlüğünün korunma hakkına sahiptir. Kişi özgürlüğüne dokunulamaz.”

Almanya, Anayasasında yazan bu maddeleri ne kadar uyguluyor? Almanya’da yaşayan göçmenler ve Alman yurttaşlar gerçekten de anayasada güvence altına alındığı üzere insan onuruna ve yaşamına dokunulmayan bir ülkede mi yaşıyor?

Sokaklarda yaşamaya mahkum edilen yüz binlerce evsiz, emeği gasp edilen milyonlar, kadın cinayetleri, göçmenlere karşı işlenen katliamlar, iş cinayetleri ve bu yazıda ele alınacak polis şiddeti; kapitalizmin neden olduğu çürümeleri Almanya’da da gözlemlemek mümkün.

Özellikle son dönemlerde dozunu artıran bir polis şiddetiyle karşı karşıyayız.

Daha önceleri antifaşist gruplar tarafından düzenlenen eylemlerde gördüğümüz orantısız polis şiddetini artık her yürüyüşte görmek nerdeyse mümkün.

Bilhassa İsrail’in işlediği soykırım sucuna karşı ve özgür Filistin için yapılan eylemler ilk önceleri yasaklıyken daha sonraları ise polis şiddetiyle boğulmaya çalışılmıştır.

Göstericiler ki aralarında yaşlılar, çocuklar ve engelli insanlarında var, herkesin önünde işkenceye ve gözaltına maruz bırakılmıştır.

Hatta yürüyüşlerde Arapça herhangi bir slogan atmak, konuşma yapmak ve müzik çalmak bile yasaklı hale getirilmiştir.

Eylemlerde öne çıkan kişilerin evleri basılmış hukuksal kılıflar uydurularak aramalar ve psikolojik terör uygulanmıştır.

Diğer taraftan ise daha vahim bir durumla karşı karşıyayız: Polis kurşunu ile yaşanan ölümler.

Türkiye’den de yakından tanıdığımız bu durum Almanya’da da her geçen gün daha kötü bir hal almaktadır.

23 Aralık 2024 tarihinde Ertekin Özcan Mannheim’da polisin silahlı müdahalesi neticesinde dört kurşun ile sokak ortasında öldürüldü. Yapılan aktarımlarına göre 49 yaşındaki Ertekin Özcan, acil yardım hattını arayarak intihar edeceğini bildirdi. Polis ekipleri bu ihbar üzerine Schönau semtine gitti ve bıçak taşıyan, üstü çıplak haldeki Ertekin Özcan ile karşılaştı. Kendilerine doğru gelen Özcan’a hiçbir uyarı yapmadan öldürücü bölgelere atış yaparak vurdular.

Bu olay maktul ve fail tipolojisi açısından ne Mannheim’da ne de Almanya’da ilk kez görülüyor. Özcan’ın başına geldiği gibi sistemin yalnızlığa, bunun bir uzantısı olarak madde bağımlılığına, akabinde ise işsizlik ve evsizlik tehdidi ile birlikte ruhsal bunalımlara maruz bıraktığı bir insan ve karşısında ona yardım eli uzatmak yerine kıymetsiz gördüğü hayatına son veren devletin kolluk gücü. Kontraste ve Der Spiegel dergilerinde yayınlanan Bochum Üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre; Almanya’da polis şiddetinin yaşandığı olay sayısı yıllık 12.000 civarında seyrediyor. Göçmenler ve yoksullar polis şiddetinin neredeyse tamamına maruz kalan iki grubu oluşturuyor. Bu gösterge Alman kolluk kuvvetlerindeki ve Alman ordusundaki ırkçı ve faşist örgütlenmelerin ipuçlarını takip etmeye sevk ediyor. Nitekim son dönemde ortaya çıkan haberler ve belgeler Alman Ordu ve Polis teşkilatları içerisinde göçmen düşmanlığı motivasyonuyla hareket eden ve küçümsenmemesi gereken yapıların mevcudiyetini gösteriyor, ki zaten NSU davası ve “dönerci cinayetleri” aşağılayıcı adıyla kodlanan ırkçı cinayetlerden beri bu bilinen bir gerçekti.

Göçmenlere karşı uygulanan polis şiddetinin en çarpıcı örneklerinden birisi 2005 yılında Dessau’da yaşanan Oury Jalloh olayıdır.

Afrikalı bir göçmen olan Jalloh gözaltına alındıktan sonra hücresinde öldürülüyor. İnsan onurunu koruduğunu iddia eden Alman makamları çıplak arama yaptıktan sonra hücreye koydukları Jalloh’un yatağını yakarak intihar ettiğini ileri sürdüler, fakat Jalloh’un işkence edilerek öldürüldüğü ve sonrada intihar süsü verilmek istendiği ortaya çıktı.

Yine 4 Mayıs 2022 tarihinde Mannheim kentinde polis 47 yaşında bir erkeği kimlik kontrolü için durdurup çıkan arbedede yere yatırıp “etkisiz hale “getirmesine rağmen hırsını alamayarak nefes dahi alamayacak şekilde boyun ve göğüs bölgesine baskı yaparak ölüme sebebiyet vermiştir. Bu olay ABD’de yaşanan George Floyd olayını akıllara getirmişti.

Diğer çarpıcı olay ise 2022 yılında Dortmund’da yaşandı. 16 yaşındaki Senegal’li Mouhamed Dramé polis kurşunuyla hayatını kaybetti. Polise ve etraftaki herhangi birine zarar vermemiş olan 16 yaşındaki bir çocuk sadece elinde bir bıçak olduğu için vurularak hayattan kopartıldı.

Polis şiddeti ile ölümün yaşandığı diğer bir vaka ise 6 Ocak 2024 günü Mülheim an der Ruhr bölgesinde yaşandı. 23 yaşındaki Gineli göçmen İbrahim Bary polisin defalarca elektro şok silahıyla müdahalesi sonucunda hayatını kaybetti.

2024 yılı polis kurşunuyla ölümlerin yaşandığı en yoğun yıllardan. Toplam hayatını kaybeden insan sayısı 22.

En son ölümlü olay ise 17 Şubat 2025 tarihinde Eichstetten’de gerçekleşti.

Statista verilerine göre Batı Almanya’nın Sosyalist Almanya’yı ilhakından bu yana polis tarafından öldürülen insan sayısı en az 324. Tabii ki bu veriler bilinen ve kayıtlara geçenler.

Polis kurşunuyla ölümlerin en çok yaşandığı yıl 1995 senesidir. Bu tarihte resmi rakamlara göre 19 kişi hayatını kaybetmiştir. O zamanlar batıda demokrasi ve insan hakları naraları atılıyor olması da başka bir riyakarlığı gözler önüne seriyor.

En az ölümün yaşandığı tarih ise 1990. O tarihteki verilere göre 2 yurttaş güvenlik güçlerinin ateşi sonucunda hayatlarını kaybetmişler.

2000’li yıllara geldiğimiz de ise en çok ölümün 2019 ve 2020 yıllarında yaşandığını görüyoruz. 2019 yılında 15 olan sayı, 2020 yılında da 15 olarak karşımıza çıkıyor. 2000’den 2023’ e kadar olan zaman diliminde polis tarafından vurularak ölenlerin sayısı 200 civarında. Sadece 2023 yılının ilk yarısına kadar olan süreç içerisinde dört yurttaş Alman polis gücü tarafından öldürülmüş.

Yaşanan bütün bu cinayet ve şiddet olayları karşısında güvenlik güçlerinin çok nadir ceza aldığını hatta mahkeme karşısına çıkmadıklarını görüyoruz.

2016 yılında yaşanan 4.482 olaya karşılık soruşturmaya ve ardından cezaya tabi tutulan polis sayısı 68. 2017’de 4.137’ye 53 ve 2018 de 4.094’e 46.

2021 yılında ise 5.252 olay karışında açılan soruşturma ve cezalandırma sadece 61.

Polisin uyguladığı şiddet sadece sıradan yurttaşları değil gazetecileri de hedef almakta. 2020 yılı verilerine göre Almanya’da gazetecilerin 156 hafif yaralama, 103 tehdit, 90 olayda araç gereç kırımı, 7 gözaltı vakasına maruz bırakıldığı görülmekte.

Almanya’daki eyalet sistemi bütün eyaletlerin Alman Ceza Kanunu ve Alman Anayasası’ndaki temel hak kategorisine uygun bir şekilde kendi kanun ve yönetmeliklerini oluşturmasına olanak tanıyor.

Polisin yetki ve sorumluluk çerçevesine bakıldığı takdirde Türkiye ile bazı benzerlikler taşıdığı görülebiliyor.

Kolluk gücü, kimlik sorma, araç durdurma kontrol ve arama uygulamaları ( iç arama yetkili mercilerden alınan izinle yapılabilir) , kan testi ve karakola götürme, 24 saat gözaltı gibi klasik yetkilere sahip.

Bunun dışında, güvenlik güçlerine, kendilerinin veya herhangi bir sivilin can güvenliğini gerçek manada tehdit eden durumlarda silah kullanma hakkı verilmiştir.

Fakat yaşanan bu ölümlü vakaların en azından bizim takip edebildiğimiz son zamanlardaki olaylarda polisin veya sivillerin hayati riskinin olmadığını açık bir şekilde görmekteyiz.

Polise verilen yetkiler gün geçtikçe artacak gibi. Zira yeni çıkartılan ve çıkartılmak istenen kanunlarda; polisin görev dışında sivil alanlarda da silahını taşıma yetkisini getirdi. Evlere gizli kamera düzeneği yerleştirme ve gizli arama yapma vb olağanüstü yetkiler gündemde.

Bir bölümünü aktarabildiğimiz veriler gösteriyor ki, Avrupa’nın burjuva demokrasileri ilk kriz anında demokrasi maskesini yüzünden sıyırmaya başlıyor. Akan makyajın düşen maskenin altından ise öncelikle polis şiddeti çıkıyor. Emekçi sınıfların direnci ve o çok karalanan sosyalizm perspektifiyle engellenmediğinde ise gidişatın nerelere varabileceği 20. Yüzyıl tecrübeleriyle sabittir.

Hasan Özata / Berlin