AfD’nin aşırı sağcılığı kesinleşti!
Bir önceki İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in görevini bırakmasından iki gün önce yaptığı basın toplantısında, Anayasayı Koruma Örgütü’nün AfD’yi (Almanya için Alternatif) „kesinlikle aşırı sağcı olarak tanımladığını 1100 sayfalık raporunda belgeleriyle ortaya koyduğunu açıkladı.
Bu raporun aslında 2024 sonlarında tamamlandığını, fakat seçimlerden önce eşitlik ilkesine zarar gelmemesi için açıklama yapmadıklarını belirtti.
Raporun açıklanmasından sonra AfD dışında ülkenin sağından soluna kadar bütün siyasi oluşumlar tarafından sevinçle karşılandı.
Bu resmi açıklamanın ve gösterilen tepkilerin birkaç boyutlu konuşulmaya ihtiyacı var.
Faeser’in gider ayak açıklaması
Nancy Faeser (SPD), görevi yeni İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt’e (CSU) devretmesine iki gün kala neden bu açıklamayı yapma gereği duydu?
Bu konuda birçok yorum yapılabilir, ama büyük olasılıkla Sosyal Demokrat Parti SPD’nin hükümet ortağı olduğu Hristiyan Birlik Partileri CDU/CSU’ya AfD ile iş yapma konusunda güvenmedikleri için olabilir.
Çünkü geçtiğimiz 6 ay içerisinde yeni Başbakan Friedrich Merz, seçimlerden önce AfD’nin oylarıyla göçmenlere karşı yasayı parlamentodan geçirmeye kalkmıştı.
Parlamentoda CDU/CSU grup başkanı Jens Georg Spahn’ın „AfD, diğer partiler gibi eşit muamele görmelidir“ açıklaması tartışmalara yol açmıştı. Meclis Başkanı Julia Klöckner (CDU) de Spahn’ı destekler biçimde açıklamalar yapması, kamuoyunda AfD’nin normalleştirilmeye çalışılması olarak algılandı.
AfD’nin ana muhalefet partisi olması ve yapılan seçim anketlerinde CDU’yu zaman zaman geçmesi, politik havayı olumsuz etkiliyor.
Yeni hükümetin parlamentoda Anayasa’nın herhangi bir değişikliği için gerekli olan üçte iki çoğunluğa sahip olmaması, hareket alanını daraltıyor. Üçte iki çoğunluk kararı gerektiren kararlar ancak Yeşiller ve Die Linke’nin oylarıyla mümkün. CDU’nun Sol Parti Die Linke ile çalışmama kararı olduğundan dolayı hükümet ihtiyaç duyacağı çoğunluğu sağlamakta zorlanabilir.
CDU içerisinde bir kanadın AfD ile çalışma konusunda sorun görmedikleri ortada. Sorun, AfD’nin programında değil, rakip bir parti olduğu için karşı oldukları söylenebilir.
Özellikle CDU’nun AfD ile eyaletler bazında ortak iş yaptıkları artık saklanmıyor bile.
Seçim sonrası çıkan tablo Hristiyan Birlik ve SPD’nin koalisyonundan başka bir seçenek bırakmamıştı.
Sosyal Demokrat Parti (SPD) tarihinin en zayıf zamanından geçerken ve CDU/CSU ile zorunlu birliktelik yaşanırken, İçişleri Bakanı Nancy Faeser, yetki henüz elindeyken açıklamayı yaparak hükümet ortakları CDU/CSU’ya ayak kelepçesi takmış oldu. Hükümet ortaklarının AfD ile flört etmesinin önünü kesmiş oldu.
AfD “tasdikli aşırı sağcı” imiş
Peki, bunun böyle olduğunu anlamak için gizli haber alma örgütünün onayına ihtiyaç mı vardı?
Buna bu ülkenin “solcuları” dahi alkışlıyorsa bunda bir sorun yok mu?
Anayasayı koruma örgütü bu açıklamayı yaparak bugüne kadar kaybedilmiş güvenilirliğini kazanmış mı olacak?
Reich Güvenlik Merkezi tarafından kurulan Anayasayı Koruma Örgütü, kurulduğundan (1950) beri hep ilerici, sol, sosyalistleri takip etmeyi kendisine görev edinmiş bir yapılanmadır. Parlamento’ya seçilmiş Solcu milletvekilleri dahi hep gözetim altında oldular.
Almanya’da göçmenlerin kurdukları dernekler, federasyonlar da bu kurumun merceği altında inceleniyor. Her yıl hangi örgütün ya da kurumun aşırı, radikal, terörist olduğuna bunlar karar verip raporlarında yayınlıyorlar.
Kapitalizm eleştirisi yapan çevreciler bile anayasa için tehdit sayılıp listeye alınıyor.
Geçmişten çok örnek verilebilir, fakat en çok bilinen 1999-2011 yılları arasında faşistlerin kurduğu gizli örgüt olan NSU (National Sozialistischer Untergrund – Nasyonal Sosyalist Yeraltı) Almanya genelinde 9 göçmeni ve bir polisi öldürdü. Nürnberg ve Köln’de bombalı eylem düzenledi. Ayrıca çok sayıda banka soygunu gerçekleştirdiği, 43 kişiyi öldürmeye teşebbüs ettiği ve daha çok sayıda suç işlediği ortaya çıktı. Ülkenin içeriye yönelik gizli haber alma örgütü olan Anayasayı Koruma Örgütü, bunların hiçbirini önleyememiş olması, kendilerinin de bu işlerde parmağı olduğu şüphesini uyandırmıştı.
Bugüne kadar eyalet parlamentolarında kurulan NSU araştırma komisyonlarının hiçbiri Anayasayı Koruma Örgütünün elindeki belgelere ulaşamadı. Belgelerin bir kısmı imha edilmiş geri kalan da on yıllarca devlet sırrı olarak saklanıyor.
Sağ örgütlerin içine gönderdikleri muhbirler, gizli servisten aldıkları aylıklarla bu örgütlerin temel ihtiyaçlarını finanse ettikleri, gazeteciler tarafından ortaya çıkartılmıştı.
Bağımsız bir kurum değil
Eyaletler ve federal düzeyde Anayasayı Koruma Örgütü başkanlarını İçişleri bakanları belirliyor, dolayısıyla iktidarlardan bağımsız bir kurum olmasa da, kuruluşundan bugüne kurumsallaşmış sorunlu bir yapısı var.
Atamalar ve bütçesi hükümetler tarafından belirleniyor. (Sadece federal Anayasayı Koruma Teşkilatının yıllık bütçesi 2023 verilerine göre 468,737 milyon € / Eyalet teşkilatları ayrıca bütçeye sahip.)
Yeni İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt’in (CSU) bu teşkilat üzerindeki etkisinin nasıl olacağını göreceğiz. Nitekim Dobrindt, 2012 yılında Sol Parti “Die Linke’nin” kapatılmasını talep etmişti.
AfD Kapatılsın Talebi
AfD’nin savunduğu ırkçı politikalarla ortak yaşamı tehdit ettiği, kurumları ele geçirmekte olduğu ve daha da ötesi, kendisi gibi düşünmeyen ve Alman gibi görünmeyenlerin yaşam şartlarının zorlaşacağı açıktır.
Uzun süreden beri parlamentodan bir grup milletvekili kapatma davası açmak için girişimlerde bulunmuşlardı. Geçtiğimiz yıllarda Almanya’nın iki Doğu eyaletinde eyalet Anayasayı Koruma Örgütleri, AfD’nin bu eyalet örgütlerinin “aşırı sağcı” olduğunu tespit ettiklerini açıklamışlardı. Federal Anayasayı Koruma Örgütü’nün de AfD’yi “kesinlikle aşırı sağcı” olduğu sonucuna varması, kapatma tartışmalarını canlandırdı.
Bir yandan da ülke çapında yüzlerce kurumun da destek verdiği yürüyüş ve mitingler düzenleniyor.
Almanya bugüne kadar iki partiyi kapatmıştır
Faşist parti NSDAP’nin devamı olarak 1949 yılında kurulan SRP (Sozialistische Reichspartei) 1952 yılında kapatılmıştır.
1919 yılında kurulan ve Hitler faşizmine karşı mücadele verirken çok sayıda kayıp veren Ernst Thälmann, Karl Liebknecht, Rosa Luxemburg’un da aralarında olduğu KPD (Kommunistische Partei Deutschland) ise 1956 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan ikinci partidir.
2001 yılında Gerhard Schröder başbakanlığı döneminde NPD’yi kapatma davası açıldığında, Anayasayı Koruma Örgütü’nün NPD’ye yerleştirdiği ajanların partinin üst kademelerine kadar çıktığı ortaya çıkmıştı. Bu durumda Anayasa Mahkemesi, NPD’nin anayasa için tehlikeli olduğunu tespit etmiş fakat parti içindeki ajanların parti yönetimine kadar yükseldiği için NPD’yi kapatmayı reddetmişti (2003).
2012 yılında ikinci kez açılan NPD kapatma davası, 2017 yılında partinin küçük ve anlamsız olduğu, anayasa tehdit edecek güce sahip olmadığı için kapatma kararı verilmemişti.
Şimdi de AfD’nin nasıl kapatılabileceği veya kapatılırsa ne olacağı, kapatılmazsa neler olabileceği üzerinden senaryolar yapılmaktadır.
AfD’nin Almanya’daki faşist hareketin parlamenter ayağı olduğunu söylemek abartı olmaz.
Ülkenin, sol-sosyalist-demokrasi güçlerinin önünde duran görev, bir yandan faşist örgütlere, saldırılara ve söylemlere karşı, öte yandan hükümetin göçmen düşmanı politikalarına, sosyal hakların budanmasına, savaş politikalarına ve silahlanmaya karşı alternatif, anti-faşist toplumsal bir karşı duruş “Halk Cephesi” örgütlemektir.
Ali Şahverdi