Hanau katliamından 3 yıl sonra: Unutmadık – affetmiyeceğiz! Garip/ Berlin
19 Şubat 2020’de Almanya’nın Hanau kentinde yaşanan ırkçı-faşist katliamda dokuz göçmen gencimizi kaybettik. Üç yıl sonra da Vili Viorel Păun, Said Nesar Hashemi, Gökhan Gültekin, Mercedes Kierpacz, Hamza Kurtović, Fatih Saraçoğlu, Ferhat Ünvar, Kaloyan Velkov ve Sedat Gürbüz’ü bir çok kente düzenlenen değişik etkinliklerle anacağız.
Shisha barlarda buluşan gençleri planlı bir silah saldırı ile yaşamdan koparan katilin bir kişi olduğu söylense de bu ırkçı cinayetin sorumlusu ırkçılığı kışkırtan ve teşvik eden güçlerdir; yani düzen partileridir, devletin kurumlarıdır, aynı çizgideki medyadır, parçala-yönet stratejisinden faydalanan sermayedir.
Yakın bir zamanda ırkçılığın nasıl alevlendirildiğine yine şahit olduk. Köln’de 2015’de olduğu gibi bu yıl başı gecesinde de Berlin’in değişik semtlerinde yaşanan olaylar göçmen gençlerin başına patladı. Irkçı söylemlerle hedef gösterildiler. Hem Berlin’in farklı semtlerinde hem de Almanya’nın başka bir çok kentinde benzeri olaylar yaşandıysa da, özellikle Berlin’in Neukölln semti aşırı derecede öne çıkarılarak kriminalleştirildi. Neden? Çünkü orada ‘alman’ saymadıkları gençler daha çoğunluktaydılar. Bu gençlerin hemen hemen hepsi -alman vatandaşı olsun veya olmasın– burada doğmuş-büyümüş olmalarına rağmen topluma zarar veren mahluklarmış gibi ötekilleştiriliyorlar. Böylesi ırkçı bir iklim ancak CDU gibi ırkçı-sağcı ve AfD gibi ırkçı-faşist partilerin işine gelir. Nitekim geçen pazar Berlin’de tekrarlanan seçimler bunu ispatladı: CDU oy oranını 10, AfD de en az bir puan artırdı.
Göçmenlerin hedefe konduğu bir süreçte yeni Hanau’ların yaşanması programlanmış demektir.
Almanya’da göçmen ve mültecilerle ilgili politikalar hep ırkçı bir kafayla yapıldı. Bir buçuk senedir hükümette olan sol-demokrat görünümlü trafik koalisyonu da farklı bir duruşa sahip değil. Bugün sürdürülen tartışma ve yasalara damgasını vuran da hep aynı ırkçı söylemler: ‘Göçmen ve mülteciler entegre olmak istemiyorlar’, ‘şiddete meyilliler’, ‘krimineller’, ‘eğitimsizler’, ‘sosyal devlete yük oluyorlar’, ‘hukuk ve devlet otoretisini tanımıyorlar’, ‘bir güvenlik sorununu teşkil ediyorlar’ vs.
Egemenler bu tür olumsuz özellikleri göçmen ve mültecilere sürekli atfederek kendi insanlık suçlarını, antidemokratik uygulamalarını ve ırkçılığın canlı tutulmasındaki rollerini hasır altı ediyorlar. Almanya’da yaşamın her alanında göçmenler ve mülteciler her gün ve her yerde ayrımcılığa ve ırkçı şiddete maruz kalıyorlar, 10 milyon göçmen seçme seçilme hakkından mahrum bırakılıyor, binlerce insan yurt dışı edilerek yaşam perspektifleri yok ediliyor, her sen binlerce insan avrupa sınırlarında ölüme terk ediliyor vs. Buna benzer daha onlarca hak ihlali ve cana kast eden pratikler sayılabilinir.
Ama Almanya ve Avrupa aralıksız işledikleri bütün bu suçlara rağmen kendilerini küstahça ‘demokrasinin, refahın, ilericiliğin ve özgürlükün’, yani medeniyetin tek temsilcisiymiş gibi hareket ederler.
Ama Berlin’nin Neukölln semtinde gençler yıl başında olay çıkarmışlar diye yaygarayı koparap ırkçı-faişist saldırı, cinayet ve kundaklamaların zeminini hazırlamakta bir sakınca bulmazlar.
Kapitalist-emperyalist güçlerin merkezi olan Avrupa ve ABD tarih boyunca sürdürdükleri onca kölelik sistemine, savaşa, katliama, darbeye, işgale ve istilaya rağmen, kendilerini ‘batı dünyasının değerleri’ diye ifade ettikleri bir söylemle dünyaya dayatıyorlar.
‘Batı dünyasının değerlerini Rusya’ya karşı savunmak’ adına Ukrayna’yı silahlarla donatarak savaşın devamını sağlıyorlar. Bu kapitalist batı dünyası tek kelimeyle iki yüzlü: Putin’i şeytanlaştırıp her sorunun kaynağı olarak gösterirken en despot iktidarlarla işbirliğinde hiçbir sakınca bulmaz.
Bu iki yüzlülüğü ırkçılık konusunda şekilde görebilmek mümkün: Yirmi yıldan fazladır Almanya artık bir göç ülkesi olarak kabul edildiği halde, her türlü kimliğe saygı gösterme anlayışı lanse edildiği halde, ayrımcılığa karşı yasalar çıkarıldığı halde … yeni Hanau’ların temeli hep yeniden yeniden atılıyor; çünkü toplumdaki kutuplaşmalar, düzenden çıkarı olanların işine geliyor; çünkü toplumun farklı kesimleri arasında oluşan ayrışmalar ortak sorunların çözümü için ortak mücadeleyi engeller. Böylesi bir durumda da iktidar ilişkilerine, ezen-ezilen ilişkilerine, sömüren-sömürülen ilişkilerine dokunulamaz.
İki yüzlü iktidarların foyasını ortaya çıkaralım!
Hanau’lar yaşanmasın!
Irkçılığa ve faşizme karşı tek alternatif ortak mücadele!
Garip /Berlin, 16.2.2023