Almanya’da göçmenler ve pandemi

HomeManşetIrkçılık - Göç

Almanya’da göçmenler ve pandemi

Covid-19’un halk sağlığı ve toplumsal yaşam üzerindeki ağır etkileri sürüyor. Salgın nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı artarken, alınan önlemlerin kapsamı, sağlık hizmetlerinin yanı sıra kültürel, sosyal ve ekonomik hayatta büyük ve ani bir dönüşümü beraberinde getirdi. Yeterli bir tartışmanın ve etkin demokratik denetimin işletilemediği koşullarda hayata geçirilen bu tedbirler korona virüsün yayılmasını engellemekte yetersiz kaldığı gibi, pandemi sürecinde derinleşen toplumsal eşitsizliği daha da katlanılmaz bir noktaya taşıyor; emekçilere, yoksullara ve göçmenlere ya açlığı ve yoksulluğu ya da virüse yakalanma riskini göze alarak ölümüne çalışmayı dayatıyor. Önceki krizlerden farklı olarak, alınan önlemlerin içe kapanmacı bağlamı ve bu ortamı fırsat bilip milliyetçiliği körükleyen popülist söylemler nedeniyle göçmenler bu sürecin iki kez mağduru. Bu nedenle pandemi döneminde ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı yürütülen mücadele kritik bir hal almış bulunuyor.

Pandemi nedeniyle alınan hükümet tedbirleri ve artan milliyetçilik arasında doğrudan bir bağlantı kurmak zor olsa da, şunu görüyoruz ki sınırların kapatılması, göç süreçlerinin yavaşlatılması veya durdurulması, birçok durumda vize başvurularının işlenmemesi gibi faktörler, yabancı düşmanlığını körükleyen iklime uygun koşulları sağladı. Bu iklimden yararlanan aktörler arasında Trump, Orban ve Salvini gibi popülist liderler ilk sıralarda yer aldılar. Trump ABD’de virüsün yayılmasından göçmenleri sorumlu tutarken, Macaristan’da Orban kâğıtsız göçmenleri korona nedeniyle hedef tahtasına koyuyordu. İtalya’da Salvini ise korona nedeniyle Afrikalı mültecileri suçladı. Göçmenler ve mülteciler, popülist liderlerin açtığı yoldan ilerleyen aşırı sağın, ırkçıların ve komplo teorisyenlerinin küçük düşürücü söylemleriyle damgalandılar ve stigmatize edildiler. “Yabancılar” kuralları umursamayan, hatta halk sağlığına tehdit oluşturan kişiler olarak resmedildi ve bu söylemler sayesinde yeterli bir yasal koruma altında olmayan toplumsal kesimler baskı altında tutuldu. Aslında yaşanan şey, hâlihazırda var olan göçmen karşıtı ırkçılığın yeni bir versiyonunu pandemi vesilesiyle yeniden üretmekten ve korona sürecinin hassaslığını fırsat bilip korkuyu göçmenlere ve mültecilere yöneltmeye çalışmaktan ibaretti. Bu ırkçı kampanya bir düzeyde başarılı da oldu. Yabancı düşmanlığının ve göçmenlere dönük saldırıların arttığına tanıklık ettik. Göçmenler korona sürecinde öncesine göre daha çekingen ve korku dolu bir ortamın içine itildiler. Geçtiğimiz on yıldaki nefret dalgasının bir parçası olarak gelişen bu ayrımcı pratikler, korona önlemlerinin getirdiği koşullarla birleşerek dünyanın birçok noktasında göçmenler ve mülteciler için hayatı zorlaştırdı.

Salgının yarattığı ekonomik daralma ve iş dünyasının bu sürece gösterdiği reaksiyon, ortaya çıkan adaletsizliğin bir başka boyutunu gözler önüne seriyor. Korona sürecinin ekonomide yarattığı deprem etkisi, en çok yoksulları ve aralarında göçmenlerin de olduğu toplumun alt tabakalarını vurdu. Dünya Bankası’nın Haziran 2020’de açıkladığı küresel ekonomideki yüzde 5,2’lik küçülme tahminini, karşımıza çıkacak toplam ekonomik faturanın ilk işaretlerinden biri olarak değerlendirilebiliriz. Almanya’da yerel üretimde yaşanan geçen yıla göre yüzde 6,3’lük düşüş, korona nedeniyle ülkenin kuruluşundan beri yaşanılan en büyük ekonomik gerilemeye işaret ediyor. Üretimdeki daralma nedeniyle iş gücü talebi çökmüş durumda. Salgın nedeniyle işini ilk olarak kaybedenler, çoğunlukla Polonya kökenli göçmenlerin oluşturduğu 300 ila 500 bin arasındaki bakım alanında çalışan hizmet görevlileri, tarım alanında çalışan ve sayıları 300 bini bulan çoğunlukla Doğu Avrupalıların oluşturduğu sezonluk işçiler ve sayıları 100 bini bulan ve yine çoğunluğu göçmenlerden oluşan inşaat işçileriydi. Pandemi nedeniyle Almanya’da işini kaybedenlerin yarısından fazlasının göçmen kökenli olduğu belirtiliyor. İşsizliğin en kötü etkilediği gruplardan biri olan serbest meslek sahibi çalışanlar da önemli ölçüde göçmenler.

Almanya’da pandemi nedeniyle 2020 yılında 10 milyondan fazla kişi kısa çalışmaya geçti. Aynı zamanda bazı alanlarda evden çalışmanın yaygınlaşmasıyla iş koşulları büyük bir değişikliğe uğradı. Genellikle iyi eğitim almış ve masa başı çalışan kişiler evden çalışmaya geçerken, düşük eğitim grubunda yer alanlar tüm sağlık risklerine rağmen işe gitmeye devam ettiler ve daha sık olarak azaltılmış saatlerde çalıştılar. Buna bağlı olarak düşük eğitim grubundaki çalışanlar daha büyük bir gelir kaybı yaşadı ve daha az kaynağa sahip oldukları için ciddi sorunlarla karşılaştılar. Bu kesimdeki çalışanların verimliliklerinin yüzde 40 azaldığı belirtiliyor. Göçmen işçiler, evde kal çağrılarının yapıldığı dönemlerde çalışmaya devam eden temel sektörlerde önemli bir oranı teşkil ediyor. Krizden eşitsiz bir şekilde etkilenen düşük eğitim grubundaki çalışanların da önemli bir bölümü göçmenler. Temizlik işçilerinin yüzde 31,9’unu, gıda üretimi ve işlenmesi alanında çalışanların yüzde 31,7’sini, hayvancılık ve tarım sektöründe çalışanların yüzde 31,1’ünü Almanya vatandaşlığı olmayan kişiler oluşturuyor. Bu kesim aynı zamanda Almanya vatandaşı meslektaşlarına göre daha kötü koşullarda çalışıyor ve ortalama yüzde 44 daha az kazanıyor. 2018 yılında yapılan bir araştırmada göçmen kökenli hemşirelerin diğer meslektaşlarına göre daha kötü şartlarda çalıştığı bulgusuna ulaşılmıştı.

Salgının 2020 yılında yoksullar üzerinde bıraktığı etki yıkıcı oldu. Öncelikle toplumun düşük gelir elde eden kesimi evden çalışıp aynı kazancı elde etme olanaklarına sahip değil. Yoksulların sadece yüzde 10’luk bir bölümü evden çalışarak yaşamını sürdürebilecek gelire ulaşabiliyorken, bu oran yüksek gelirli kesimde yüzde 50. Dünya Bankası 2020 yılında 119 ila 124 milyon kişinin yoksulluğa sürüklendiğini tahmin ediyor. Göçmen kökenli 64 yaş üzeri yurttaşlar hem risk grubunda, hem de bu kesimin yüzde 31,4’ü yoksul. Aynı yaş grubunda göçmen olmayanların yoksulluk oranı ise yüzde 11,5.  Göçmenler için çalışma hayatında endişe hâkim. Genç göçmenler korona nedeniyle yaşanılacak işten çıkarmalarda ilk elden gözden çıkarılacaklarını düşünüyor.

Bütün bunların üzerine bir de göçmenlerin korona sürecinde sağlık alanında yaşadığı eşitsiz eklendi. Dilsel ve kültürel problemler nedeniyle göçmenler sağlık hizmetlerine ve sağlıkla ilgili gerekli bilgilere ulaşmakta zorlanıyor. Birçok göçmen, oturum izinlerini kaybetme korkusuyla sağlık hizmetlerini kullanmaktan imtina ediyor. Kayıtsız göçmenlerin sağlık hizmetlerinden yararlanması önündeki engeller bu süreçte kısmen kaldırıldı, ancak yüksek tedavi masraflarının nasıl karşılanacağı konusu bir çözüme kavuşturulmuş değil.

Pandeminin orantısız bir şekilde etkilediği bir başka kesim ise kadınlar. Birleşmiş Milletler’in geçen yıl yayınladığı bir rapora göre kadınlar, karşılığı ödenmeyen ev içi bakım ve ev işleri için günde ortalama 4,1 saatini ayırıyorken, erkekler 1,7 saatini ayırıyorlardı. Pandemi bu eşitsizliği daha da derinleştirdi ve ortaya konan ekonomik yardım paketleri bu eşitsizliği gidermek gibi bir hedefi göz önünde bulundurmadı. Özellikle okulların kapanması kadınlar ve kız çocukları üzerinde ek bir yük oluşturdu. UNESCO verilerine göre dünya çapında 1,5 milyar öğrenci ve 60 milyonun üzerinde öğretmen eğitim hayatından uzak kaldı. Çocuk bakımı konusundaki destekleyici hizmetlerin yokluğunda, kadınlar üzerindeki yük sayısallaştırılması güç seviyelerde arttı. Göçmen kadınlar koruyucu önlemlerin yokluğunda toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ek olarak göçmen kökenli olmanın yol açtığı ayrımcılığı yaşamak zorunda kaldılar.

Aktionsbündnis Antirassismus’da mücadele eden ırkçılık karşıtları ve göçmenler olarak pandemi döneminde hayatlarımıza hükümet politikalarıyla bu denli eşitsiz ve kötü bir şekilde müdahale edilmesini kabul etmiyoruz. Yükselen ırkçılığın ve milliyetçiliğin bir kere daha mağduru olmayacağız. Ekonomik destek paketleri adı altında derinleştirilen ayrımcılığı, adaletsizliği ve yoksulluğu ortadan kaldırmak, korona sürecinin yarattığı tüm kısıtlılıklara rağmen elimizde!

Kaynak: ABA-TK (Aktıonsbünis Antirassismus Berlin, Türkiye- Kürdistanlı göçmenler)