Türkiye`de  Dazlaklar Almanya`da Yobazlar. Taylan Güney

HomeManşetAlmanya

Türkiye`de  Dazlaklar Almanya`da Yobazlar. Taylan Güney

       Sivas katliamının 1. yıl dönümünde Kadıköy`de yaptığımız anma yürüyüşünde bir arkadaşımızın attığı (Türkiye`de dazlaklar, Almanya`da yobazlar) yanlış slogan hepimizi kahkaya boğmuştu. Pir Sultan Abdal derneği kortejinden „böyle günde kahkaha atılır mı?!“ bakışları, bu gün dahi aklıma geldiğinde hep yüzüm kızarır.

      90‘lı yılların ortalarında dazlakların memleketiyle tanıştım. İkliminden kültürüne herşeyine yabancı olduğum bu ülkede sudan çıkmış balık gibiydim. Almanya hakkında dağarcığımdaki bilgi Almanya`yı anlamaya yetmedi. İlk tanıştığım yağmuru oldu. İstanbulun ahmak ıslatan yağmurunda yürümeyi seven ben, yağmuru görünce kendimi sokağa attım. İki dakika içinde iç çamaşırlarıma kadar ıslanmıştım. İçimdeki titreme ve hayal kırıklığımla evin yolunu tuttum.

   Sürekli çevreyi gözlemliyerek kendime bir alan yaratıp ezberimdekilerle bir siyasal çalışmanın zeminini olurturmaya çalıştım. Halk oyunları ve tiyatro gibi sosyal çalışmalarla bir zemin oluşturabildim, fakat bunun politik bir zemine kavuşturulmasına benin gücüm yetmiyordu.

      Hızla tanımaya çalıştığım bu topraklardaki alışık olmadığım sorunlar içimi karartıyordu. Orta okul öğrencilerinin karşılaştıkları ırkçı tacizleri ben dinlerken ürperirken, onlar için bir normal durummuş gibi anlatmalarına çok sarırmıştım. Madde bağımlığı erken yaşlara kadar inmiş, aralarında uyuşturcu kullandıklarını sormadan çok rahatlıkla söyleyenleri bile oldu. Katıldığım bir panelde araştırmacının Türkiyeli göçmen çocuklarının üniversite ve liseye giden öğrencilerin toplamı kadar gencimizin cezaevinde olduğunu söylediğinde içimi karamsarlık kaplamıştı.

      Nihayetinde Almanya’daki ilk 1 Mayıs işçi bayramında sosyalist arkadaşlarla tanıştığımda içimdeki uzakta olma hissi ve yanlızlık duygusu artık geride kalmıştı. Derneklerdeki aradığım samimiyeti bulmuştum fakat köşe masalarda ağır abilerin bıyık burarak yaptıkları tartışmalara kulak verince kendimi zaman tünelinden geçip 1978 yıllarda Fikirtepe`de bir gecekondu kahvehanesinde hisettim. İçimden yok daha neler deyip itiraz etmek geldi. „Dünya değişdi, neo liberalizmi duymadınız mı, yaa yenildik, duvarlar da yıkıldı„ fakat diyemedim nefesim gırtlağımda düğümlendi. Zamana bırakayım diye düşündüm fakat o zaman hiç gelmedi.

    Politik ve pratik etkinlikler, yaşadığımız coğrafyanın dokusuna uymadığında yapılanları „İkili Görevler“ diye tanımlamaya çalışıyorduk, fakat yaşadığımız ülkeye ilişkin siyaset yapma konusunda politik araçları oluşturma çabalarını önemsemeyip hep geriye atıyorduk.

     İkili görevin bir ayağı Türkiye olmasına rağmen 1980‘lerden sonra Avrupa’da oluşturulan islami holdinglerin ve buna paralel olarak islami cemaatlerin hızla büyümesi sağlanmış ve Türkiye’de bugünkü gerici linç iklimin oluşmasına önemli katkılar sunmuştur. Avrupa’da ve Türkiye’de paralel bir şekilde gelişen cemaaatlerin insanlık suçları ilerici unsurlar tarafından tartışılmasına rağmen bu cemaatlerin Avrupa kamuoyuna teşhiri için hiç bir şey yapılmamıştır.

    1980‘li yıllarda Avrupa’daki Türkiyeli sosyalislerin 12 eylül cuntasına karşı yürüttükleri mücadeliyi ilgiyle izliyorduk ve bu bizim içimizi ısıtıyordu. Faşizme karşı birleşik direniş cephesi olurturulmuş ve çıkarılan bildiriyi okuma heyecanını onlarca arkadaş birarada yaşamıştık. Almanya’dan izine gelecek olan akrabalarımızdan hediye olarak çikolata ve bulabildiğiniz Devrimci İşçi dergileri olmuştu. Fakat siyasal gıdası Türkiye olan yapılanmaların varlıklarını sürdürebilmesi gıda kaynağına bağlı olduğundan gıda kaynağının tükenmesi ile siyasetende tabiki tükenmişlerdir.

     1980‘li yıllardan beri Türkiyeli sosyalistlerin Avrupa’da sürdürdükleri mücadeleyi oldukça kıymetli buluyorum. Bugünlerde dahi olanakların kısıt olmasına rağmen varlıklarını sürdürdükleri gibi memleketteki bir çok sosyalist aydın ve sanatçılara olanak sunmaya devam etmektedirler.

      Özetlersek eğer Avrupa’daki ilerici güçler islami holdinglerin ve dinci cemaatlerin sömürüsüne karşı sistemli bir mücadele verilebilinseydi, ırkçılığa karşı mücadelede ciddi bir prestij sağlanabilinirdi. Avrupa’da biz siyaseten ne dazlakları ne de yobazları gördük. Arkadaş attığı slogan ile yanlışlıkla da olsa bize bir doğruyu göstermiş.

     Zaman 2022‘leri gösterdiğinde, doğa tahribatı, enerji krizi emperyalistlerin paylaşım savaşlarının faturaları halka kesilecektir. Pahalılık ve eflasyonla yaratılan yoksulluğa karşı YERİNDE siyaset ve parlemento dışı mücadele önem kazanmıştır.

Grafik: Selçuk Demirel

DuvarYazisi.Org