Katil sistemler / C.K.Altun’nun ölümünün 40. yıldönümü – Dror Dayan ve Cem Kara

HomeManşetIrkçılık - Göç

Katil sistemler / C.K.Altun’nun ölümünün 40. yıldönümü – Dror Dayan ve Cem Kara

Cemal Kemal Altun’un ölümünün 40. yıl dönümünde Dror Dayan ve Cem Kara’nın kalame aldıkları yayzıyı  türkçeye çevirip sayfamızda paylaşıyoruz. Kendilerine teşekür ederiz.

Bu yazının almancası 30 Ağustos 2023 tarihinde Junge Welt gazetesinde yayınlandı:

Cemal Altun: Mörderische Systeme, Tageszeitung junge Welt, 30.08.2023

Duvaryazisi.org

………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….


Katil sistemler


40 yıl önce sürgün Cemal Altun kendini bir Alman mahkemesinin penceresinden ölüme attı. Türk askeri cuntasından Batı Almanya’ya sığınmış ve onun pençesine düşmüştü.


Yazarlar: Dror Dayan ve Cem Kara


Dror Dayan bir film yapımcısı ve sinema akademisyenidir.

Cem Kara grafik sanatçısı ve karikatüristtir.


Berlin-Charlottenburg İdare Mahkemesi’nin altıncı katında, 30 Ağustos 1983 sabah saatlerinde, Cemal Kemal Altun’a karşı beş gün önce başlayan sözlü yargılamanın ikinci günü başlamak üzeredir. Altun’nun iltica hakkını tanıyan kararın iptal edilmesi için alman siyasetçiler tarafından baskı yapılıyor. Türkiye’deki askeri diktatörlüğe teslim edilmesi isteniyor. Yaklaşık 13 aydır tek kişilik hücrede tutulan Cemal, mahkeme salonuna kelepçeli olarak getirilir. Sonra kelepçeler çıkarılır. Pencereye doğru koşar ve atlar. Cemal ölür. Ölümünden altı ay sonra kendisine sığınma hakkı verilir.


Cuntadan kaçış


1960 yılında Samsun yakınlarında doğan Cemal, diğer işlerinin yanı sıra Köy-Koop aracılığıyla topraksız çiftçiler için çalışan ağabeyi Ahmet Altun’un himayesinde büyüdü. Bu ve ailesinin sosyal demokrat CHP’ye (Cumhuriyet Halk Partisi) olan bağlılığı, Cemal’in erken yaşta siyasallaşmasına ve Ankara’da bir öğrenci derneğinin kuruluşuna katılmasına ve buradaki Köy-Koop’ta yer almasına yol açtı. Okuldan ayrıldıktan sonra 1978’de Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okumaya başladı ve Devlet İşletmeleri Bakanlığı’nda işe girdi. Memur sendikası TÜM-DER (Tüm Memurlar Birlik ve Dayanışma Derneği) ile ilişkiye geçti ve “İlerici Öğrenciler Federasyonu” bünyesindeki öğrenci yapılanmalarında yer almaya devam etti.


1970’li yıllarda Türkiye çeşitli hükümet değişikliklerine sahne oldu. 1979 sonunda Bülent Ecevit yönetimindeki CHP’nin yerini Süleyman Demirel başkanlığındaki bir azınlık hükümeti aldı.Bunu Devlet İşletmeleri Bakanlığı’nın lağvedilmesi ve Cemal’in Orman Bakanlığı’na devredilmesi izledi. Ahmet Altun durumu şöyle anlatmaktadır: “MHP ve onun yeraltı örgütlerinin derneklere, sendikalara ve diğer demokratik kitle örgütlerine karşı uyguladığı sivil faşist teröre, ‘yeni siyasi iktidar’la birlikte devlet terörü de eklenince, ağabeyimin içinde bulunduğu örgütler birer birer kapatıldı ve yasal çalışma imkânları ellerinden alındı.”¹ Ancak Cemal yasadışı yapılardaki faaliyetlerine devam etti. 12 Eylül 1980’de General Kenan Evren liderliğindeki Türk ordusu, büyüyen işçi hareketini ve örgütlerini ezmek için bir darbeyle yönetime el koydu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılından bu yana gerçekleşen üçüncü darbede, askeri liderlik tüm partilerin yasaklanmasını emretti ve sendikaların siyasi faaliyetlerini yasakladı. Çeşitli Türk gazeteleri darbenin ardından yaşanan baskıların bilançosunu çıkararak 650.000 kişinin tutuklandığını ve 230.000 kişinin yargılandığını belgeledi.


Ayrıca 14.000 kişi sürgün edildi, 30.000 kişi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı, 74 kişi çatışmalarda, 14 kişi açlık grevlerinde öldü, 171 kişi işkenceyle öldürüldü ve aralarında henüz 17 yaşında bir devrimci olan Erdal Eren’in de bulunduğu 50 kişi asıldı. Kenan Evren, reşit olmayan bir çocuğun idam edilmesinin kamuoyunda eleştirilmesi üzerine, askerin zihniyetine özgü bir yorum yaptı: “Asmayalım da besleyelim mi?”.

Darbenin etkileri elbette Cemal için de geçerli oldu. Siyasi çalışmalarına illegal olarak bile devam edemedi. Ayrıca bazı arkadaşları da hapse atıldı. Ekonomik ve siyasi nedenlerle göç etmek zorunda kalan pek çok insan gibi o da Avrupa’ya sığındı.


Pasaport çıkarttı ve 8 Kasım 1980’de ülkeden ayrıldı. Önce Romanya’ya uçtu, çünkü orada Türk vatandaşları için vize zorunluluğu yoktu. Romanya’dan Bulgaristan’a geçmiş ve burada birkaç hafta kalmıştır. Daha sonra kardeşi Ahmet Altun’un arabasıyla Romanya, Macaristan, o zamanki Çekoslovakya ve Doğu Almanya’dan geçerek 10 Ocak 1981’de vardığı Batı Berlin’e ulaştı.

Cemal bir noktada Türkiye’ye dönme umuduyla Batı Berlin’de yaşadı ve oradaki durumdan haberdar oldu. Sonunda Türk gazetelerinden, “görev süresi boyunca ülkeyi (ordu dışında) silah deposuna çeviren”² faşist MHP’nin genel başkan yardımcısı Gün Sazak’ın vurulmasıyla ilgili olarak Türkiye’de soruşturulduğunu öğrendi. Bu olay 27 Mayıs 1980’de Marksist-Leninist Devrimci Sol’un eski Tekel ve Gümrük Bakanı’nı öldürmesiyle gerçekleşti. Kendisini ülke çapında sivil-faşist örgütlenmeyi savunan faşist hareketin önde gelen isimlerinden biri olarak görüyorlardı.³ Gazete haberlerinde ayrıca Fransa’da sürgünde yaşayan kardeşi Ahmet Altun’un ve dolayısıyla CHP’nin de olaya karıştığı belirtiliyordu.


İhbar edildi ve hapsedildi


Bu gelişme karşısında ve kardeşinin tavsiyesi üzerine Cemal, Türkiye’ye dönme seçeneği kalmadığı için Federal Almanya Cumhuriyeti’ne (FAC) iltica başvurusunda bulunmaya karar verdi. Dil kurslarına başladı ve Türkiye’de yarım bıraktığı eğitimine devam etmek için hazırlandı.

Cemal, 7 Eylül 1981 tarihinde bir avukata danıştıktan sonra iltica başvurusunda bulunmuştur. Avukatı, Alternatif Liste (AL) üyesi olan ve daha önce de özellikle Almanya’daki yasadışı ikamet statüsüyle ilgili olarak danıştığı Wolfgang Wieland’dı.

Başvuruyu öğrenen Berlin Devlet Güvenlik Dairesi bu bilgiyi BKA Wiesbaden’e iletmiş, o da Mayıs 1982’de başvurunun içeriğini Interpol Ankara’ya iletmiş ve aynı zamanda bir iade talebiyle ilgilenip ilgilenmediğini sormuştur. Interpol Ankara, Cemal’in Türkiye’de arandığı yanıtını verdi. Aynı tarihlerde, 18 Mayıs 1982’de, Ankara’daki İkinci Askeri Mahkeme Cemal hakkında cinayet şüphesiyle tutuklama emri çıkarmıştır.


Cemal 5 Temmuz 1982’de tutuklandı. 17 gün mahkeme kararı olmaksızın gözaltında tutulduktan sonra Kammergericht (nihayet geçici bir iade kararı verdi. Wolfgang Wieland şunları yazdı: “Yeni Türk tutuklama emri aynı gün çıkarıldı. Alman tutuklama emri bile olmadan 17 gün boyunca oturuyor.”⁴ 9 Eylül 1982’de kesin iade gözaltısı kararı verildi. Cemal, duruşma öncesi gözaltı merkezinde (UHA Moabit) tek kişilik hücreye kapatıldı. Ziyaretlerin sadece Almanca yapılmasına izin veriliyordu ve eğer Türkçe kelimeler söylenirse ziyaret derhal durduruluyordu. Tercüman bulundurulması talebi Kammergericht (temyiz mahkemesi) tarafından reddedilmiştir.⁵

Kammergericht’in 16 Aralık 1982 tarihinde iade tutukluluğunun kabul edilebilir olduğunu açıklamasının ardından, 21 Şubat 1983 tarihinde Federal Hükümet tarafından onaylanmıştır. Bunun üzerine Cemal, 15 Mart 1983 tarihinde Moabit ‘daki hücresinden iade edilmek üzere Gothaer Straße’deki polis nezarethanesine nakledildi ve ardından Frankfurt am Main’de bir uçağa bindirilerek Türkiye’ye gönderilmek isteniyordu.

O dönemde Berlin Temsilciler Meclisi AL üyesi olan Rita-Kantemir-Thomä, Cemal’in iadesine karşı yoğun bir kampanya yürüttü ve bunun ardından kamuoyunda oluşan tepkiyi şöyle anlattı: “Tam anlamıyla son dakikada, iade Avrupa çapında bir protesto, açıklama ve müdahale dalgasıyla durduruldu.”⁶ Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher o sırada Strazburg’daydı ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Pieter Dankert tarafından orada davayla yüzleştirildi. O andan itibaren Cemal’in iadesine karşı protestolar yoğunlaştı ve bu protestolara Türkiye’den aktivistlerin yanı sıra özellikle AL ve Yeşiller de katıldı.

Bunu, Berlin’deki “Zum Heiligen Kreuz” kilisesinde açlık grevi, Türk temsilcilikleri önünde protestolar, nöbetler ve Bonn’da şarkıcı-söz yazarı Wolf Biermann ve Yeşiller Partisi Federal Meclis üyesi Petra Kelly gibi tanınmış kişilerin 15 Haziran 1983 tarihinde kendilerini Federal Başbakanlık binasına zincirleyerek gerçekleştirdikleri ve medyada büyük yankı uyandıran muhteşem bir kafes eylemi izledi.

Bu arada Federal Anayasa Mahkemesi iki anayasa şikayetini karar için kabul etmemişken, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu 2 Mayıs 1983 tarihinde şikayeti kabul etti. Federal Yabancı Mültecileri Tanıma Dairesi 6 Haziran 1983 tarihinde Cemal’in sığınma hakkı olduğunu kabul etti.


“İyi bir işbirliği”

Kammergericht’in 14 Haziran 1983 tarihli kararıyla, gözaltı süresi devam ettirilmiş, Cemal UHA Moabit’te hücre hapsinde tutulmuş ve Federal İltica İşleri Komiserliği’nin başarılı bir şikayeti üzerine hak sahipliği iptal edilmiştir. Bu davanın duruşması 25 Ağustos 1983 tarihinde yapılacaktı. Temmuz ayında Türk basınında Alman İçişleri Bakanı Friedrich Zimmermann’ın (CSU) Ankara’daki NATO ortağına bir devlet ziyareti gerçekleştirdiği ve bu ziyaret sırasında Cemal’in iadesine ilişkin sözler verdiği haberleri yer aldı.

Alman hükümetinin Cemal’i Türkiye’ye iade etme isteği böylece devam etti. Çünkü askeri cunta Bonn’da, özellikle 1979’da İran’da Şah’ın devrilmesinden sonra Türkiye’nin jeostratejik konumu nedeniyle, NATO için istikrarsızlaşan bir bölgede hoş karşılanan bir karşı devrimci güç olarak görülüyordu.
Bu nedenle Zimmermann 21 Temmuz 1983 tarihli mektubunda Adalet Bakanı Hans Arnold Engelhard’dan (FDP) Cemal’in iadesini kabul etmesini istedi ve bunun nedenlerini açıkça belirtti: “Türkiye ile polis alanında hala iyi olan işbirliğini sürdürmek ve aynı zamanda bir bütün olarak Türkiye ile iade trafiğinin güvenilirliği açısından, iadenin gecikmeden gerçekleştirilebilmesi için 21 Şubat 1983 tarihli izin kararını uygulanabilir ilan etmenizi rica ediyorum.”⁷

FAC’ın sert olan idari aygıtı, toplumdaki aşikar yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın yanı sıra hükümetin sığınmacıların sayısını büyük ölçüde azaltma isteği, siyasi otoritelerin müdahalesiyle Cemal’in yavaş ama emin adımlarla nefret ve ihanetten oluşan bir sistemin içine daha da derine sürüklenmesine yol açtı.

Yaz tatilinin başladığı 15 Temmuz 1983 tarihine kadar Avrupa İnsan Hakları Komisyonu tarafından herhangi bir karar alınmadığı gibi, Federal Hükümete iade kararını askıya alma çağrısında da bulunulmadı. Federal Adalet Bakanlığı Devlet Sekreteri Klaus Kinkel aynı gün Federal Hükümetin iade kararına sadık kalacağını açıkladı. Wolfgang Wieland bu konuda, Cemal’in 15 Temmuz 1983’ten itibaren ziyaretçilerine iade edileceğini söylediğini kaydetmiştir.⁸

Türkiye’deki askeri darbe önemli bir mülteci dalgasına yol açmış ve bunun sonucunda daha fazla insan Almanya’ya sığınmıştır. 1980’den itibaren, Türkiye’deki askeri diktatörlük tarafından 150 iade talebi yapılmış, FAC vakaların yüzde 20’sinde talepleri yerine getirerek ilgili kişileri iade etmiştir⁹; bunların arasında, iltica işlemleri devam etmesine rağmen Türkiye’ye iade edildikten sonra 23 gün boyunca işkence gören Levent Begen de bulunmaktadır.10

Cemal’in iadesini engellemek için yorulmak bilmeden yürüttüğü çabalar sırasında Wieland, Türkiye’de siyasi muhaliflere nasıl davranıldığını ilk elden öğrendi. İşkenceyi ilk elden yaşamış Türkiyeli avukat arkadaşlarıyla yaptığı konuşmalara ek olarak, Cemal’in yeğeni Yalçın Altun’dan bir mektup aldı: “15.1.1982’den 3.2.1982’ye kadar ağırlıklı olarak Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Mamak Askeri Cezaevi’ndeydim. (…) Gece geç saatlere kadar sorgu odasına giderken ve hücreme dönerken işkence gören insanların erkek ve kadın seslerini duydum. (…) Gece olduğunda (…) beni bir odaya geri götürdüler ve orada ellerimi ve ayaklarımı bir çubuğa bağlayıp (…) tavana astılar. Amcam, Cemal Kemal, babam (…) ve arkadaşlarım hakkında bildiğim her şeyi ayrıntılarıyla anlatmamı istediler. Yalvarıp yakarmalarıma rağmen ellerime ve bu kez de mahrem yerlerime elektrik şoku verdiler. (…) Bir arkadaşımla birlikte on iki gün boyunca sorgulandım. (…) Bu nedenle amcamın Türkiye’ye iadesi büyük bir hatadır, hatta cinayettir ama en azından manevi ölümüdür.”¹¹

Yukarıda anlatıldığı üzere, 30 Ağustos 1983 günü sabah saatlerinde, 25 Ağustos’ta başlayan, iltica konularından sorumlu Federal Komiser’in şikayetiyle ilgili olarak Cemal aleyhindeki sözlü duruşmaya Berlin-Charlottenburg İdare Mahkemesi’nin altıncı katında devam edildi. Duruşma başlamadan önce Cemal kendini açık bir pencereden atarak hayatına son verdi.

Ailesi ve Cemal’in bakımıyla özel, hukuki ve siyasi düzeylerde ilgilenenler bu olayı kesinlikle son derece travmatik bir deneyim olarak hatırlayacaklardır. Hayatı için aylarca dayanışma içinde olduktan ve iadesini engellemeyi umduktan sonra Cemal nihayet kendi ölümüyle hayatına hükmetmek isteyen otoriter güçlerden kaçmaya karar vermişti.


Ölümü boşuna değildi

Cemal’in ölümü ve yarattığı kamuoyu, siyasi zulüm gören kişilerin Türkiye’ye iadesine son verilmesine yol açmıştır. Ancak yıllar içinde Türkiye’de ‚suç işleyen‘ örgütler, Almanya’da da dahil olmak üzere uluslararası yasaklılar listesine alınmıştır. Alman Ceza Kanunu’nun (StGB) 11 Eylül 2001 saldırılarından kısa bir süre sonra yürürlüğe giren 129b maddesi, 129a maddesinin yabancı örgütleri de kapsayacak şekilde genişletilmiş bir versiyonudur ve Alman baskıcı makamlarına, listede yer alan örgütlerin şüpheli üyelerini Alman topraklarında yargılama ve cezalandırma imkanı vermektedir.

Bu bağlamda, o tarihten bu yana FAC‘de düzenli olarak siyasi davalar görülmekte ve bu davalardan etkilenenler genellikle yıllarca hücre hapsinde tutulmaktadır ki bu durum uluslararası insan hakları örgütleri tarafından beyaz işkence olarak sınıflandırılmaktadır. Bu durum, FAC ile Türkiye arasındaki ortaklık ilişkisinde temelde hiçbir şeyin değişmediğini göstermektedir.

Cemal için seferberlik, Almanya’daki sol hareketin tarihinde önemli bir aşamaya işaret ediyor; bu hareket, bu dava sonucunda ırkçılığa karşı mücadeleyle giderek daha fazla ilgilenmeye başladı.¹² Bu anlamda, 1980’lerde ortaya çıkan ırkçılık karşıtı ve hümanist grupların oluşumunda küçük bir rol oynamadı.
Muhtemelen bu sayede bugün Hardenbergstraße 20 adresindeki adliye binasının karşısında bir anıt taş bulunmaktadır. İranlı sanatçı Akbar Behkalam tarafından 1996 yılında yapılan bu anıt taş, Cemal Kemal Altun’u anan ve siyasi nedenlerle zulme uğrayan herkes için sığınma talep eden bir yazıt taşıyor. Altun sadece burada anılmıyor. Kassel Nordstadt ve Hamburg-Ottensen’deki meydanlara da onun adı verilmiştir.

Notlar
1 Veronika Arendt-Rojahn (ed.): Ausgeliefert. Cemal Altun ve diğerleri, Reinbeck 1983, s.26
2 Ibid, s.27

3 Zafer Yolunda 1, İstanbul 2000, s. 224
4 Delivered, a.g.e., s. 46
5 A.g.e., s. 38
6 Ibid, s. 35

7 İçişleri Bakanı Zimmermann’dan Adalet Bakanı Engelhard’a 21.7.1983 tarihli mektup, belgelenmiştir: a.g.e., s.182
8 A.g.e., s. 57
9 Niels Seibert: Unutulmuş Protestolar. Enternasyonalizm ve Irkçılık Karşıtlığı 1964-1983, Münster 2008, s. 183
10 Delivered, a.g.e., s.31
11 Yalçın Altun’dan Wolfgang Wieland’a mektup, 4 Ağustos, belgelenmiştir: a.g.e., s. 58-60.
12 Seibert, Forgotten Protests, a.g.e., s. 181.