8 Mart’ı anlamak. Gülhan Sarıdoğan

HomeManşetMakaleler

8 Mart’ı anlamak. Gülhan Sarıdoğan

Kadınlar iktidarı erkeklere kaptırdıktan bu tarafa hayatın her alanında negatif ayrımcılığa maruz kalmıştır. Doğudan batıya,güneyden kuzeye bütün ülkelerde tacize, tecavüze ve cinayete kurban gitmekte.

Kadınların beyin gücünün yerini erkeklerin kas gücü aldığından bu yana kadın köleci toplumdan azgın kapitalist sisteme kadar hep zayıf ve öteki olarak bir yere oturtulmuş.Vahşi kapitalizmin ucuz kadın işgücünü keşfedip, evlerin ve ailenin dışında bir de fabrikalarda sömürmeye başlamıştır.

Toplumsal gelişmelerde, hak ve özgürlük mücadelelerinde her zaman var olmalarına rağmen günümüze kadar ucuz iş gücü, cinsel obje, toplumun namusunu korumak zorunda olan, tacize, tecavüze, katliamlara maruz kalmaya devam ediyorlar.

Namus denildiğinde nedense, akla dürüst  olmak, ahlaklı olmak, insanı, doğayı korumak, emeğe saygı duymak gibi kavramlar değil, kadınların bacak arası gelmekte. O zaman sormak gerekiyor, kadınların bacak arası bir toplumun namusunu temsil ediyorsa, nasıl namussuz bir dünyada yaşıyoruz. Kaç erkek ”namusunu” koruyan kadın tarafından öldürülmüş?

Birleşmiş Milletler‘in raporuna göre 2022 yılında yaklaşık 90.000 kadın erkekler tarafından öldürülmüş. Katil her zaman  olduğu gibi en yakınındaki erkek, kocası, babası, sevgilisi. Dünya genelinde kadın katillerine uygulanan cezasızlık kadınları katletmeyi dolayısıyla teşfik etmekte.

Kadına şiddet ülkelere görede farklılıklar göstermekte. Dinci arap ülkelerinde kadınlar evlerde tutulmakta, tek başına sokağa çıkamıyor, çalışamıyor, toplumsal yaşamın tamamen dışında tutuluyor. Bazı Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde yaygın olan küçük kız çocuklarının sünneti başlı başına bir vahşet, hiç bir tıbbi deneyimi olmayan yaşlı kadınlar tarafından kız çocuklarının yine namus için genital bölgeleri parçalanıyor. Yaşamını yitiren kız çocuklarının sayısının ne kadar olduğu konusunda hiç bir veri yok. Sadece Somali‘de kadınların % 90’ı bu şekilde sünnet edilmiş.

Demokratik ve modern diye adlandırılan Kapitalist ülkelerde ise kadınlar hala en ucuz işgücü olarak sömürülmekte. Yönetici pozisyonunda olan kadınların sayısı erkeklerin hala çok gerisinde. Siyasette temsil durumunda ise hiçte demokrasiye uygun değil. Siyasette olanlar ise erkeklerin dünyasında, erkekler gibi siyaset yapıyor, savaş çığırtkanlığı yapıyorlar. (Almanyada en iyi örnek ise Strack Zimmermann, Von der Leyen, Türkiye‘de  ise en iyi örnek Meral Akşener, İtalya‘da Meloni, Fransa‘da Le Pen gibi örnekleri çoğaltabiliriz.)

Kadınlar nasıl yapmalı, neden örgütlenmeli diye soracak olursak, bunun tek yolu kadınlar kendi özgür, bağımsız örgütlenmelerini yaratmak zorunda. Ulus, din, ırk gözetmeksizin ataerkil sisteme karşı, sözde ” eşitlikçi” yasalarla üstü örtülen ayrımcılığa karşı  özgür, bağımsız, dayanışmacı, bir birine güvenen bir kadın örgütlenmesini yaratmak, hak taleplerini daha yüksek sesle haykırmak zorunda. Özgür ve onurlu yaşama hakkı, doğuştan sahip olduğumuz bir haktır. Bu temel haklar evrene ayar vermeye çalışan zorba, ataerkil sistemlere teslim edilmeyecek kadar değerlidir.

1911 den bu yana kutlanan 8 Mart dünya emekçi kadınlar gününün üzerinden 113 yıl geçmiş. 113 yıldır çetin mücadelelerle kazanılan haklara sahip çıkıp, hayatın her alanında daha çok kavga vermek gerekiyor.

8 Mart‘ın anlamını çarpıtıp, içini boşaltıp, bu günü sanki kadınların erkeklerden çiçek beklediği sıradan bir gün gibi basite indirgeyen erkek egemen kapitalist sisteme karşı, 8 Mart’ın tüm Dünya’da emekçi kadınları mücadele günü olduğunu daha yüksek sesle haykırmak gerekiyor.

8 Mart, üreten, mücadele eden ve tüm dünyayı kucaklayacak kadar büyük kadınların günüdür.

DuvarYazisi.Org